1870'lerden kalma, görmüş geçirmiş, alabildiğine ihtişamlı ama, o denli mütevazı, buram buram tarih kokan, iki katlı konak… Sekizer basamaklı simetrik merdivenlerini tırmanıp, çift kanatlı ahşap kapısından giriyoruz.
*
Bizi en önce, girişte hemen sağ tarafta, çocuklarımız için tasarlanan oda karşılıyor. Öncelik çocukların… Dokunmatik ekranları var, kulaklıkları var. Milli mücadele ve Lozan antlaşması, çizgi film olarak anlatılıyor. Okumadıkları için 44 yaşındaki, 74 yaşındaki tipler Lozan'ı anlamıyor ama… Bu çizgi filmi seyreden minikler, gayet güzel anlıyor. Aynı ekranlarda oyunlar var, oyunla tarih içiçe, sıkılmadan saatlerce oturuyorlar. 23 Nisan, 29 Ekim, Atatürk içerikli kağıt boyama oyunları var, masalarda rengarenk boyama kalemleri var, istedikleri gibi boyayıp, duvardaki panoya asıyorlar, sergiliyorlar.
*
Üst kata, ahşap döner merdivenle çıkıyoruz. Daha ilk adımda tüylerimiz ürperiyor, gözlerimizden yaşlar süzülüyor… Çünkü, duvarlarda, milli mücadele sırasında şehit düşen kahramanlarımızın isimleri, doğum yerleri, doğum tarihleri yazıyor. 16 yaşında Mehmet, 15 yaşında Fevzi, henüz 14 yaşında Mustafa, 17 yaşında Ali… Basamak basamak tırmanırken, adeta “şehitlik”ten geçiyoruz. İsimlere dokunuyoruz, sanırsın saçlarını okşuyoruz. Öyle bir his, tarifsiz… Kafamızı en yukarı çeviriyoruz, şehitlerin künyeleri tavana monte edilmiş, şehit ağacının yaprakları gibi sessizce salınıyorlar.
*