Gazeteciliğe gece muhabiri olarak başladım.
İlk imzalı manşetim, hunharca cinayetti.
Bir kadın, annesi ve iki çocuğu öldürülmüştü. Genç kadını yatak odasında atkıyla boğmuşlar, yaşlı kadının oturma odasında gırtlağını kesmişler, yedi ve dokuz yaşındaki iki kardeşi ise, banyoda, küvette, kafalarına piknik tüpü vurarak katletmişlerdi. Manzara korkunçtu.
Büfedeki çerçevede duran aile fotoğrafından tek kişi eksikti, baba.
*
Kulakları çınlasın, çoktan emekli oldu, dönemin cinayet masası amirine “o mu?” diye sormuştum. Gayet sakin “hayır” demişti… “Kocası olamaz, kadının kolu zorlanmış, morluklar var, katil büyük ihtimalle bileziklerini söktü aldı, biraz sonra tıpış tıpış gelir!”
*
Saat geceyarısını geçmiş, duyan koşmuştu, çoluk çocuk meraklı kalabalık, mahalleli birikmişti. Sivil polisler adeta randevu bekler gibi sigara tüttürüyor, sokakta, komşularla sohbet ediyordu.
Bi anda…
Ortalık karıştı.
Kaş göz işaretleriyle herifin birinin üstüne çullandılar, apar topar ekip arabasına sokup götürdüler.