Çıkma sebze…
Akp sayesinde Türkçe'ye giren bir kavram oldu bu.
★
Görüntüyü bozduğu için pazar tezgahına konulmayan, hava karardıktan sonra çöp variline atılmak üzere şöyle bir kenarda tutulan, ezik, pörsümüş, ıskarta sebzeye deniyor.
★
Dünyanın en bereketli topraklarında yaşıyoruz.
Dünyanın en çok sebze üreten dördüncü ülkesiyiz.
Vatandaş anca “çıkma” alabiliyor.
★
Eti, sütü, balığı filan geçtik.
Pırasa alamıyor artık.
Karnabahar yiyemiyor.
Ispanak pişiremiyor.
Marul bile sekiz lira.
Başa çıkamıyor…
Bari “çıkma”sına şükrediyor.
★
Eskilerin tabiriyle hüdayınabit'tir aslında bunlar.
Yani, doğada kendi kendine bile yetişebilen bitkilerdir.
Kendi topraklarında kendi kendine yetişebilen bitkileri bile satın alamaz hale getirildi Türkiye.
Ve yarın, ocak ayı enflasyonu açıklanacak.
Tüik başkanı gene değiştirildi.
Herkes merak ediyor.
Acaba enflasyon oranı kaç olacak?
Halbuki, rakam değildir enflasyon.
Çıkma sebze'dir.
Hesaplanmasına filan gerek yok.
Alenidir.
Gözümüzün önündedir.
Geçmediğimiz köprüye, uçmadığımız havalimanına tiko para ödeyip, yarım kilo ıspanak bile satın alamamaktır enflasyon.
Ejder meyveli smoothielerin hemen arka sokağında, canı çeken çocuğuna alt tarafı elma bile yedirememektir.
Deveyi havuduyla götürürlerken, semt pazarından evine boş poşetle dönmektir.
Kul hakkı yenen ülkede, marul bile yiyememektir.
Varlık içinde yokluktur enflasyon.