2009 yılıydı.
Harp Akademileri Komutanlığı'nda “enerji güvenliği” konusunda uluslararası sempozyum düzenlendi.
Cumhuriyet tarihinde o güne kadar düzenlenmiş en kapsamlı, en geniş katılımlı enerji sempozyumuydu.
Petrolün ve özellikle doğalgazın “silah” olarak kullanılacağına dikkat çeken, Türkiye'nin de içinde yeraldığı bölgede enerji odaklı savaşların kaçınılmaz olduğunu öngören, bu tehdide yönelik güvenlik stratejileri geliştirmeyi hedefleyen, beyin fırtınasıydı.
Atom Enerjisi Ajansı, Uluslararası Enerji Ajansı, Avrupa Komisyonu, NATO genel sekreter yardımcısı, ABD enerji bakanlığı Rusya ve Avrasya dairesi başkanı, İngiltere Savunma Akademisi, Bulgaristan enerji bakanı, Hollanda ekonomi bakanı, Yunanistan kalkınma bakanı konuşmacı olarak katıldılar.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü profesörlerinden, Shell'in üst düzey yetkililerine, uluslararası ekonomistlere kadar, dünya çapında saygın konuklar görüşlerini dile getirdi. Rahmi Koç başta olmak üzere Türk iş dünyasının ileri gelenleri dinleyici olarak oradaydı.
Bu küresel sempozyumun zamanlaması bile muhteşemdi.
Üç ay önce patlak veren bir enerji güvenliği krizine denk gelmişti.
Rusya'yla Ukrayna arasında doğalgaz krizi başlamıştı!
Rusya'nın ana doğalgaz boru hattı olan Trans Sibirya Boru Hattı tee 40 yıl önce 1981 yılında açılmıştı.
4 bin 500 kilometre uzunluğundaydı.
Sibirya'dan başlıyor, Rusya'yı komple geçiyor, Ukrayna'ya giriyor, oradan Avrupa ülkelerine ulaşıyordu. Almanya başta olmak üzere 18 Avrupa ülkesi bu hattan gelen doğalgazı kullanıyordu.
Ukrayna hem uygun fiyat ödeyerek bu boru hattından gelen doğalgazı kullanıyor, hem de geçiş ücreti alıyordu.
Ama…
2004 yılındaki Turuncu Devrim'den itibaren Ukrayna'nın tavrında enteresan değişiklikler başladı, Rusya'ya 2 milyar dolardan fazla borcu birikmişti, doğalgazı kullanıyor, parasını ödemiyordu.
“Bana mecburlar, nasıl olsa gaz vermeye devam edecekler, benim gazımı keserlerse Avrupa'nın da gazı kesilmiş olur” diye düşünüyordu.