Valla bana sorarsanız, kulağı tersten göstermenin alemi yok. Dolaylı olarak Abdullah’ı Mabdullah’ı boşverin, gelin direkt Fethullah’ı cumhurbaşkanı yapalım.
Neden derseniz?
Bi kere adam bekar.
Eşi türbanlıymış türbansızmış derdi kalmaz. Hem böylece “şekerim ben laikim ama Akp’ye oy verdim” diyen şıkıdım liboşlarının gönlü olur.
Ha Abdullah.
Ha Fethullah.
Kafiye gayet uyumlu.
Üstelik, Abdullah normal lise mezunu, arkadaşların “dindar” kriterine tam uymuyor, Fethullah ise imam hatipli, cuk oturuyor.
Uzlaşma meselesine gelince… Fethullah’ın Mehmetçik Vakfı’ndan kapı gibi teşekkür beratı var, demek ki asker cenahından sorunu yok, teşekkür etmişler.
E Afrika’da okullar açıp, siyahi bebelere İstiklal Marşı falan söylettiği için, Nihat Atsız Türk Dünyası Hizmeti Ödülü de almış, milliyetçilere de uyuyor.
Cumhuriyetçiler desen, Ecevit’le kankaydı, itirazları olmaz.
Ne kaldı geriye?
Said-i Nursi, Said-i Kürdi, Dtp’yi hiç bozmaz.
Oldu mu sana dört dörtlük uzlaşma?
Oldu.
Başka avantajları da var.
Mesela, Amerika’da oturduğu için “Çankaya’da kim oturacak” tartışması külliyen biter, kimse oturmamış olur!
Zırt pırt Washington’a git gel masrafı ortadan kalkar.
Resmi Gazete masrafı da olmaz.
Nasıl olsa Fethullah’ın her dediğini yazan gazeteleri var.
Diyeceksiniz ki, devleti yıkma suçlamasıyla yargılanan biri, nasıl olur da devletin başına geçer?
Bal gibi geçer.
Tayyip Erdoğan o iddianın bir benzerinden içeri girmedi mi?
Takılma böyle ilkel fikirlere.
Özetle…
Uzlaşma muzlaşma hikayedir.
Laga lugadır.
Milenyumun çağdaş umutlar vaadeden Atatürk Cumhuriyeti Devleti’ni üç kuruşluk menfaatler uğruna, korkarak, tırsarak, sinerek, karnından konuşarak “şekil” boyutuna indirirsen, gün gelir, olacağı budur.
İstersen oku bir daha yazıyı…
Uyuyor mu şekli?
Uyuyor.
Hayırlı olsun!
*
Bu yazıyı, henüz Hürriyet’teyken, henüz Abdullah Gül cumhurbaşkanı olmadan önce, Abdullah Gül’ün “dindar cumhurbaşkanı” sıfatıyla adaylığı söz konusu olduğunda, 14 Ağustos 2007’de yazmıştım.