Yılmaz Özdil Sözcü Gazetesi

Hatıran yeter

Sene 1917. Mustafa Kemal ikinci ordu komutanıyken Diyarbakır’da Semanoğlu Köşkü’nde kalıyordu. İki katlı, geniş eyvanlı, siyah kesme taşlarla örülmüş, tipik Diyarbakır eviydi. Serinlik veren mermer...

04 Kasım 2018 | 17.068 okunma

Sene 1917.
Mustafa Kemal ikinci ordu komutanıyken Diyarbakır’da Semanoğlu Köşkü’nde kalıyordu. İki katlı, geniş eyvanlı, siyah kesme taşlarla örülmüş, tipik Diyarbakır eviydi. Serinlik veren mermer süs havuzunun kenarında otururken yanık bir ses duydu. Baktı o tarafa… Bir grup genç köşkün yanındaki ağaçlık alanda piknik yapıyor, biri gazel okuyordu. Yaverini gönderdi, çağırın dedi. Getirdiler.
Mehmet Celalettin’di.
Henüz 18 yaşındaydı.
Ulu Cami’de müezzindi.
Masasına oturttu, bana türkü okur musun dedi. Dinledi dinledi dinledi, ses, usül, makam muhteşemdi. Elini omzuna koydu, “bak Celal” dedi, “memleketimiz bir gün huzura kavuşacak, sen bu güzel sesinle İstanbul’da plaklara okuyacaksın, o zaman plakların üstüne Şark Bülbülü yazdır, sen gerçek bir bülbülsün.”
Bu samimi teşvik, kehanete dönüştü.
Mehmet Celalettin cesaret buldu, yerel derlemelere başladı, Cumhuriyet’in ilanından sonra İstanbul’un yolunu tuttu, 1931’de plak yaptı, 14 sene önce Mustafa Kemal’in kendisine verdiği unvanı “Şark Bülbülü” diye plağın üstüne yazdırdı, kapış kapış gitti.
Soyadı kanunu çıkınca adını değiştirip “Celal Güzelses” yapan o genç müezzin, “Esmerim Biçim Biçim, Hele Yar Zalım Yar” gibi efsaneleri müziğimize kazandırdı.

Sene 1943.
Nuri Kaçtaş dünyaya geldi. Şanlıurfalıydı. Adeta türküyle nefes alıyordu. Celal Güzelses hayranıydı, onu dinleyerek büyümüştü. 13’ünde söylemeye, 14’ünde saz çalmaya başladı. Daha 16 yaşındayken Adana, Gaziantep pavyonlarının aranan ismi olmuştu. Rakıya meze olarak kalmaya niyeti yoktu. İstanbul’a geldi, Balat’ta oturan ablasının yanına yerleşti, Ayvansaray kayıkhanelerinde, Aksaray kahvelerinde söyledi. Yaşı 18’e gelince, İstanbul Radyosu’nun sınavına girdi, anında kazandı. 1964’te yolu İskenderun’a düştüğünde, Yılmaz Tatlıses’le tanıştı. Nuri’den iki yaş küçük olan Yılmaz, İskenderun Halk Evi’ndeki kurslarda saz çalmayı öğrenen, söz yazan, beste yapan bir ozandı. “Al bunları sen söyle” dedi, bazı eserlerini Nuri’ye verdi. Nuri stüdyoya girdi, Yılmaz’ın beş eserini plak yaptı. Volkan gibi patladı. Bu plakla gerçek manada profesyonelliğe adım attı, Celal Güzelses’ten esinlenerek, soyadını değiştirdi, “Nuri Sesigüzel” oldu.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Hoşçakalın 10 Mart 2023 | 7.425 Okunma Çok muhabbet tez ayrılık 07 Mart 2023 | 7.184 Okunma Sözcü Televizyonu 21 Şubat 2023 | 3.848 Okunma Tercih, her şeydir 19 Şubat 2023 | 8.754 Okunma Üç oda bir tabut 18 Şubat 2023 | 4.095 Okunma