Bin sene önce değil…
Sadece beş sene önce.
★
Açılım kepazeliğinin revaçta olduğu günlerdi.
★
Murat Karayılan, Kandil'de basın toplantısı düzenledi.
Sayın basınımız sevinçle, coşkuyla, koştura koştura gitti.
Bazı yalaka köşe yazarlarımız, aman geç kalmayayım diye iki gün
önceden gitti.
★
Muz cumhuriyeti'nden geldikleri için, muz ikram ettiler.
Kahve ikram etmediler.
“Doydunuz mu?” diye sordular.
Doymuşlardı.
Kalkın sıraya girin dediler.
Hepsini sıraya soktular.
Donlarına kadar arama yaptılar.
Kamyonet kasalarına bindirip, dağa çıkardılar.
★
Sayın basınımızdan 160 gazeteci gelmişti.
Alayını çadıra soktular.
Murat Karayılan, Apo posteriyle Pkk bayrağının önüne oturdu.
Konuşma yapacağı masada 34 ayrı televizyon kanalının mikrofonu
vardı.
Anadolu Ajansı bile oradaydı.
Devletin resmi haber ajansı canlı yayın için Kandil'e
gönderilmişti.
Tarihte ilk'ti.
★
Murat Karayılan anlattı.
Sayın basınımız ertesi gün “bravo, şahane, yaşasın” manşetleri
attı.
50 bin insanımızın ölümünden sorumlu olan terör örgütü “sivil
toplum
örgütü” gibi gösterildi.
Güzellemeler yapıldı.
★
Mesela, Pkklılardan bile daha çok Pkkcı olan bir köşe yazarı var.
Şunları
yazdı: “Kandil'e çıktık. Pkk'nın pasaport kontrolünden geçtik. Çat
pat
Türkçe konuşan, kontrol noktasının şefi olduğu anlaşılan sevimli
bir
delikanlı ‘abi ben sizi bir yerden tanıyorum?' diye sordu.
‘Televizyondan olabilir mi?' dedim. ‘Tabii ağabey,
televizyonda seyrettiydim, bu adam cesur adam be dediydim'
dedi.”
★
Demek ki neydi?
Teröristler “sevimli delikanlı”ydı.
Teröristlere sevimli delikanlı diyen gazeteciler de “cesur
adam”lardı.
★
Bir başkası aynen şöyle döktürdü: “Güzel bir ceviz ağacının
dibinde, öğle yemeğindeyiz. Keyifle yiyoruz.
Etrafta incir ağaçları, dut ağaçları, pembe pembe çiçekler açmış,
Kürdistan gülleri…”
★
Ne romantik değil mi?
★