Havalimanını yıkıyorlar, alkışlıyor.
Fabrikasını peşkeş çekiyorlar, halay çekiyor.
Madenini yağmalıyorlar, seviniyor.
Toprağını satıyorlar, mutlu.
Memleket istila edilmiş, memnun.
Ekmek askıda, boş baklava, dünkü poğaça, sebze çıkma, ayçiçek yağı bardakla, karpuz dilimle, mazot 25 lira, çeyrek altın alabildiği parayla anca bir kilo hıyar alabiliyor… Dış güçlerin oyunu diyor.
Yüreği insan sevgisiyle dolu Mevlana bile başa çıkamamış bunlarla, “cahille sohbet etmek zordur bilene” demiş, “cahilin yanında kitap gibi sessiz ol” diye nasihat etmiş.
İmam-ı Azam iyiniyetle denemiş ama çaresiz kalmış, “cahillerle yaptığım bütün tartışmaları kaybettim” demiş.
Hacı Bayram Veli, tasavvuf felsefesini filan bir kenara bırakmış, lafı hiç eğip bükmeden gayet net ifade etmiş, “cahilden sakınınız.”
Atasözü bile var zaten…
“Cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur” denir.
Anadolu imbiğinden süzülen benim canım Aşık Veysel gönül gözüyle uyarır, “cahil insan, gül ise de koklama” der, kulağa küpedir.
Ömer Hayyam'a göre “kör cehalet çirkefleştirir insanları.”
Platon'a göre, “kötülüklerin köküdür.”
Konfüçyüs'e göre, “aklın gecesidir ama, ay'sız yıldız'sız gecedir.”
Montaigne'e göre, “en büyük cezaevi, cahil insanın kafasının içidir.”
Goethe'ye göre, “eyleme geçmiş cehaletten daha korkunç bir şey yoktur.”
Bernard Shaw, hazin bir benzetmeyle izah eder, “hiçbir şey bilmiyor, her şeyi bildiğini sanıyor, bu açıkça siyasi bir kariyere işarettir” der.
Einsten daha hazin özetler, “cehalet ne güzel, her şeyi biliyorsun” der.
Mustafa Kemal Atatürk ise, farklı bir tarif yapar…
“Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz; bizim kastettiğimiz, hakikati bilmektir, toplumun düşmanı cehalettir, en büyük savaş, cehalete karşı yapılan savaştır.”