Sivas kongresi tamamlanmış, Ankara’ya dönmüşlerdi. Elde avuçta ne varsa tükenmişti. Ekmek almak için fırına ödeyecek paraları bile yoktu. Sofraya bulgurdan başka konacak yemek kalmamıştı. Mustafa Kemal bankalara borçlanmayı reddediyordu. Özel kalem müdürü Mazhar Müfit Kansu kürklü paltosunu sattı, satılabilecek bi o kalmıştı, anca birkaç gün daha idare edebileceklerdi. Kapı çalındı…
*
İçeri giren asker, müftü efendi’nin geldiğini söyledi. “Eyvah” dedi Mazhar Müfit… Çekmecesini açtı, kahve vardı ama, sadece iki tek kesme şeker kalmıştı, sigara bitmişti, misafir ağırlayabilecek durumda değildi. N’aapsın? Olduğu kadar gari, “buyursunlar” dedi.
*
Börekçizade Rıfat efendi odaya girdi, masanın kenarındaki iskemleye ilişti. Mazhar Müfit, Mustafa Kemal için sakladığı iki tek kesme şekere kıyamadı, “zannedersem sade kahve içersiniz değil mi” diye sordu. Müftü efendi tebessüm etti, “zahmet etmeyin, kahve içmiyorum” dedi. Sigara da kullanmazsınız değil mi? Onu da kullanmam… Halbuki, hem kahve içtiğini, hem sigara içtiğini, elbette Mazhar Müfit de biliyordu.