Reddi miras davalarında patlama var.
Şahlanıyoruz denilen, işte bu.
Bir ömür çalışıyorsun.
Anca mezarda emekli oluyorsun.
Evladına beş kuruş bırakamadığın gibi, borç bırakıyorsun.
Evladın, toprağa verdiği babasını reddetmek zorunda kalıyor.
Baba, borçlarından anca ölerek kurtuluyor.
Ailenin borçlardan kurtulabilmesi için babanın ölmesi yetmiyor.
Baba vefat edince, ailenin üç ay başvuru süresi var.
Baba bu üç ay içinde mahkeme kararıyla “kimsesiz” oluyor.
Böylece…
Adeta “kimsesizler mezarlığı” gibi “reddi miras kabristanları” oluşuyor!
“Eski Türkiye” diye aşağıladıkları dönemlerde, mesela 90'lı yıllarda, 25 yıl çalışmış bir memurun veya işçinin emekli ikramiyesiyle rahat rahat ev satın alınıyordu, hatta üste para kalıyordu.
“Yeni Türkiye”de bugün itibariyle, babasını kaybeden her 100 evlattan 85'i reddi miras talebinde bulunuyor.
Ürpertici bir orandır bu.
Dünya tarihinde hiçbir ülkede görülmemiş orandır.
Ama gene de şükretmek lazım…
Hatırlayın, ne diyordu asrın liderimiz?
“Eskiden ölüleri kimse düşünmüyordu, ben belediye başkanıyken Mercedes cenaze arabaları aldım, manen takviye olsun, hayatında Mercedes kullanmayanlar hiç olmazsa kabrine giderken Mercedes'e binsin dedim, insanları ahirete Mercedes'le gönderdim, cenazelerin ailelerine büyük moral oldu, Allah razı olsun dediler” diyordu.