İsmi, Angelo Giuseppe Roncalli’ydi.
Bergamo’da doğdu, Roma’da okudu, rahip oldu, piskopos oldu, 1935’te
papalık temsilcisi olarak İstanbul’a atandı.
10 yıl Türkiye’de yaşadı.
Şişli Harbiye’de Ölçek Sokak’ta oturdu.
“Din adamlarının dini kıyafetlerini sadece ibadet yerlerinde
giymelerine” dair kanun çıkarılınca, devrim kanunlarına tereddütsüz
saygı gösterdi, Türkiye’de sivil kıyafetle dolaşan ilk din adamı
oldu.
Atatürk, kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle iki takım elbise, bir
pardesü, bir fötr şapka hediye etti.
Türkçe dersleri aldı, akıcı Türkçe öğrendi.
Beyoğlu St. Antuan Kilisesi’ndeki ayinlerinde “Tanrı mübarek olsun,
Tanrı’nın aziz adı mübarek olsun” cümlelerini Türkçe
kullanırdı.
Bizzat Murat Bardakçı’nın tanıklığıyla, Şişli’deki evinde Hazreti
Ali’ye ait bir söz vardı, mihrabına asılıydı. “Rutbetu’l-ilmi
ale’r-ruteb” yani “rütbelerin en yücesi, bilgin kişinin rütbesidir”
yazıyordu. En şöhretli hattatlardan Kamil efendi tarafından
yazılmıştı.
Türk dostuydu.
Diplomatlar, gazeteciler, yazarlar, tarihçiler, şairler ve
ressamlardan yakın arkadaşlar edindi. Hiçbir kurumsal imtiyaz
talebinde bulunmadı, hiçbir şahsi talepte bulunmadı.
Beşiktaş taraftarıydı, maçlara gidiyordu.
Ankara’ya İzmir’e Bursa’ya Adana’ya Konya’ya Mersin’e seyahatler
yaptı, İznik’i Mudanya’yı Tarsus’u Bergama’yı gezdi.
Türkiye’ye hayrandı.
İstanbul’daki yaşamı sayesinde “Roma’nın dar görüşlülüğünden
kurtulduğunu” söylüyordu.
Osmanlı padişahlarının hayatlarını okuyordu, Mimar Sinan’a “büyük
Sinan” diyordu.
İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’deydi, soykırımdan kaçan Yahudilere
yardım etti, ölümden kurtulmaları için sahte vaftiz belgeleri
düzenledi, Yahudileri Nazilerin elinden alabilmek için Türk
yetkililerle birlikte çalıştı.
Günlük tutuyordu, her gün için bir sayfa yazıyordu. Yıllar sonra
kitaplaştırılan bu hatıralarına göre, Atatürk devrimlerini “çağdaş
medeniyete ulaşma isteği” olarak görüyordu. “Burada yepyeni bir
dünya var” ifadelerini kullanıyordu. Türkiye’de son derece rahat
yaşadığını, kendisini rahat hissettiğini, ama, Hıristiyan din adamı
olmasına rağmen Yunanistan’a girmekte güçlük çektiğini
anlatıyordu.
Günlüğüne defalarca “Io amo i Turchi” yani “Türkleri seviyorum”
yazmıştı.
Türkiye’den Fransa’ya atandı, Venedik kardinali oldu, 1953’te Papa
oldu.
Türkiye sevgisi nedeniyle “Türk Papa” olarak anılmaya başlandı.
Çok kritik bir seçim olmuştu… Papalık için kuvvetli bir aday daha
vardı, kardinal Agagianyan, Ermeni’ydi, Türkiye adına ciddi
sorunlara yolaçabilirdi, neyse ki Ermeni papa seçilemedi, “Türk
Papa” seçildi.
Vatikan’dayken daima Türkiye’den övgüyle bahsediyordu. “Hayatımın
en güzel 10 yılını Türkiye’de geçirdim, beni bir tek kimse bile,
bir tek gün bile kırmadı, sadece sıcak alaka, dostluk, samimiyet ve
anlayış gördüm” diyordu.
Vatikan’da görüştüğü Türkiye dışişleri bakanı Feridun Cemal
Erkin’e, İstanbul hasretini şöyle anlatmıştı: “Boğaz’ın çiçeklenmiş
kıyılarını, orada gördüğümüz nezaket dolu konukseverliğin anılarını
yaşatmak, barışçıl ve dingin buluşmaları hatırlamak anlamına
geliyor.”
Türk Papa sayesinde Türkiye’yle Vatikan arasında diplomatik ilişki
kuruldu.
Beş yıl papalık yaptı, 1963’te öldü.
2000 yılında “ermiş” ilan edildi.
2014 yılında “aziz” ilan edildi.
Ermiş ilan edilme törenine, Türkiye Cumhuriyeti adına kültür bakanı
İstemihan Talay başkanlığında resmi heyet katıldı.
Aziz ilan edilmesi onuruna, 10 yıl yaşadığı Ölçek Sokağı’nın ismi
Şişli Belediyesi tarafından Papa Roncalli Sokağı olarak
değiştirildi.
*
Üçüncü cumhurbaşkanımız Celal Bayar tarafından 1959’da Vatikan’da ziyaret edilen tarihteki ilk papa, işte buydu.