Sene 1942…
İkinci dünya savaşının göbeğiydi. ABD Başkanı Roosevelt, dört
Oscarlı yönetmen John Ford’u Beyaz Saray’a çağırdı. Bu görüşme
sonrasında, Pentagon’da Hollywood’un irtibat bürosu kuruldu.
*
O güne kadar, kızılderililer düşmandı. İyi kalpli John Wayne
mıhlıyor, masum insanlara saldıran kötü kalpli apaçiler
geberiyordu. O günden sonra, düşman rolü Almanlara ve Japonlara
verildi.
*
(İlla uçaklı, tanklı-toplu filmler olarak düşünmeyin. Kazablanka
mesela… Humphrey Bogart’la Ingrid Bergman’ın romantik aşk hikayesi
ayaklarıyla, nazilerden kaçan direnişçilerin ABD’ye iltica etme
mücadelesini anlatıyordu. Böylece… Atlantik’in öbür yakasında
yaşananlara, Amerikan halkının dikkatini çekmeyi amaçlıyordu.)
*
70’li yıllarda, soğuk savaş vesilesiyle, düşman coğrafyası değişti.
Aptal ve suratsız KGB ajanları daima yeniliyor, zeki ve yakışıklı
CIA ajanları daima kazanıyor, üstelik, Polonyalı-Macar komünist
kızları yatağa atıp, çatır çatır götürüyordu. Komünist kızlar bi
tek komünistlere aşık olmuyordu, devamlı Amerikalılara aşık
oluyordu.
*
80’lere gelindiğinde, Rocky ringe fırladı, Rus yarması Ivan
Drago’nun ağzını burnunu kırdı. Bilahare… Boks eldivenlerini
çıkardı, kafasına bandana bağlayıp, Rambo olarak Vietnam
ormanlarına daldı, kötü kalpli çekik gözlülerin hepsini tek başına
bıçakladı. Geldi 60 yaşına, kıçının kılları ağardı ama, kötülüklere
duyarsız kalamıyor, insaniyet namına iyilik yapmaya devam ediyordu,
atladı atına, Afganistan’a gitti, zavallı müslüman Afganları
işgalci Rusların elinden kurtardı.
*