İnsanoğlunun garip bir özelliği var…
Beyin, karşısına çıkan felaket ne kadar büyükse o bölgeyi o kadar karartıyor.
Yani görmek istemediğini görmüyor.
Çarpıcı örnekleri var…
Mesela; uçak hızla düşerken, yapacağı bir şey kalmadığını anlayan bazı pilotların gevşeyen bir vidayı sıkmaya odaklandığı, böylelikle biraz sonra yaşayacağı korkunç sonu görmemeye çalıştığı tespit edilmiş.
Belki de beyin bu yolla kendini korumaya alıyor; çünkü öbür türlü çıldırması gerekiyor.
Savaşlar da öyledir… Son örnek Ukrayna.
Rusya’nın vurmaya başlamasından bir gün öncesine kadar kimse savaş olacağına ihtimal vermiyordu.
Bu sebepledir ki Türkleri tahliye için gönderdiğimiz askerî nakliye uçakları gelen olmayınca kalkmadı. Gece bombardıman başlayınca da Borispol Havaalanı’nda mahsur kaldı.
Bir gün önce sokaklarında şarkılar söylenen, eğlenceler düzenlenen Ukrayna, bir gün sonra neye dönüştü, hayatlar ne hâle geldi, biliyorsunuz.
Problem, insan beyninin bu kötü izleri de çabuk unutması.
Hiç beklemediğimiz anda, işgal-savaş karışımı bir durumla karşı karşıya geldiğimiz 15 Temmuz gecesi de çarpıcı bir örnektir.
Şaka değil, en ilgisiz vatandaş bile bir saat içinde ülkenin başkentinin, göz bebeği şehri İstanbul’un işgal altına alındığı gerçeğiyle yüzleşti, canını ortaya koyup savuşturdu ama kısa zamanda unuttu.
Biz unutmasak işgalin aktörleri yüzlerini gere gere ‘kontrollü darbe’ diyebilir miydi?
Müslüman kadere iman etmiş insandır...
Neyle karşılaşırsa karşılaşsın, hangi zorlukla yüzleşirse yüzleşsin, Yüce Yaradan'ına sığınır, elinden geleni sonuna kadar yapar, sonrasını kaderin sahibine bırakır, çünkü bundan sonrası onu aşar.
Lakin, Müslüman aynı delikten ikinci defa ısırılmaz, temkinli ve uyanık olur.
Türk’ün güzel bir sözü vardır; Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz.
Gerek sosyal, gerek özel hayatını ilgilendiren meselelerde en kötüye her daim hazır olur...