18 Haziran 2015...
Yani, koalisyon krizine girdiğimiz 7 Haziran seçimlerinin hemen
sonrası…
O gün, çalıştığımız gazetedeki manşetimiz şuydu;
İşte ABD’nin Büyük Kürdistan Planı…
Dönemin büyükelçisi John Bass, bu manşetimizden çok rahatsız
oldu.
***
Oysa, haberimizin altı doluydu.
Sahada Türkmenleri ve Arapları, hatta kendilerine muhalif Kürtleri
de zorla göç ettirerek, adım adım büyük planı uyguluyorlardı.
Türkmen kenti Tel Abyad’a paçavralarını asmışlar,
İngiliz Times gazetesi, sınır hattımızda niyetlenen haritayı, şehir
şehir bir yıl önce yayına koymuştu.
CNN ise bir adım öte geçip, (müthiş bir öngörüyle!) ‘çukur’
isyanlarının başlayacağı şehirlerimizi de 8 ay evvelinden haritaya
katıyordu.
***
Bu manşet, beklediğimizden çok daha fazla etkili oldu.
Belki de hesapları ilk defa bu kadar açık ifşa edilmişti.
ABD Büyükelçisi Bass, bir hafta sonra soluğu gazetemizde aldı.
“Asla bağımsız bir Kürt devleti ya da özerklik için iş birliği
yapmıyoruz” dedi.
Objektif gazetecilik gereği, sözlerini yayınladık.
Fakat hemen yanına, kendisini yalanlayan başka ABD’li yetkililerin
yaptığı açıklamaları da koyarak.
***
Deşifre oldu ama, ABD durmuyordu…
Türkiye, bu röportajdan bir ay sonra çok büyük bir komplonun şokunu
yaşadı.
20 Temmuz 2015 sabahı, Şanlıurfa Suruç’ta vahşice bir katliam
planlanmıştı…
Kobani’ye gitme yalanı ve ‘devrim’ nutuklarıyla Türkiye’nin dört
bir yanından toplanan 32 gencimiz, kirli hesapların kurbanı
oldu.
***
HDP’liler peşinen ‘DEAŞ’ dedi, ancak mevzu hiç de göründüğü gibi
değildi…
Olay yerini gören kültür merkezinin güvenlik kameraları
çalışmıyordu…
Çünkü HDP’liler kapatmıştı.
Olay yerinde polis yoktu…
Çünkü HDP’liler, çözüm sürecindeki tavizleri fırsat bilip, ‘gerilim
olur’ diye polisin uzak kalmasını talep etmiş, böylece saldırganın
yakalanması da önlenmişti.
Ve ne tuhaftır ki, programa göre gençlerle birlikte olay yerinde
bulunması gereken HDP’lilerin hiçbiri oraya gitmemişti.
Saldırıdan hemen önce Kobani’ye giden Suruç’un HDP’li belediye
başkanı ise patlama yerine gelirken mutluluktan gülüyordu.