Yücel Koç Türkiye Gazetesi

Bu yatışlar hayra alamet değil

Sosyal medyada yeni bir akım başlamış; fallingstars. Yani, düşen yıldızlar… Hepsi güya bir yıldız ya… Sosyal medyada like (beğeni) almayı marifet sanan kadınlarımız, kızlarımız sapır...

23 Eylül 2018 | 7.767 okunma
Sosyal medyada yeni bir akım başlamış; fallingstars.
Yani, düşen yıldızlar
Hepsi güya bir yıldız ya…
Sosyal medyada like (beğeni) almayı marifet sanan kadınlarımız, kızlarımız sapır sapır düşmeye başlamış.
           ***
Söylenen o ki, dünyada yayılan saçmalığa Türkiye’de ilk kapılan Seda Sayan olmuş.
Fakat, onunki anlayışla karşılanabilir…
Çünkü reklam için…
Elindeki simit poşetlerinden belli zaten niye yere yattığı…
Beleşe düşmüyor anlayacağınız...
           ***
Bunu görür de, sosyal medyamızın kerameti kendinden menkul ünlüleri hiç geri durur mu?
Kimi arabadan salmış kendini, kimi evde halının üzerine uzanıvermiş, boylu boyunca…
Düşmüş numarasıyla yatıyorlar da, asıl maksat detaylarda…
Kolundaki sıralı bileziğini teşhir edeni mi ararsın, elindeki dolarları, avroları göze sokanı mı, yoksa şoför kapısı açık lüks arabasını göstermeye çabalayanı mı…
Bir kepazelik ki, sormayın…
Saçılmış meydana, ulu orta…
           ***
Kasıt var mıdır, yok mudur bilmem ama…
Üzücü olan, bu paylaşımları yapan kadınların büyük kısmının başı kapalı olması…
“Bu kadarı tesadüf olamaz, var bunda bir iş” dedirtse de…
Açık-kapalı fark etmez, -sosyal medyada gördüğümüz kadarıyla- kadınlarımızın hâli ortada.
           ***
Hatırlar mısınız, aylar önce Davos’ta ve Silikon Vadisi’nde konuşulan bazı notları aktarmıştım…
Bu işe kafa yoran dünyaca ünlü bilim insanları, yakın gelecekte insanların özgürlüklerinin tamamen ellerinden alınacağını, kontrol edilebilen ve yönetilebilen canlılara dönüştürüleceğini anlatıyorlardı.
İşte, bunlar ilk işaretleri…
Teknolojiyi yöneten az sayıda insan, durduk yere sizi yerlere yatıracak, uçurumun kenarlarına sürükleyecek, olmadık şeyler yaptıracak.
Aklınızı başınıza almazsanız…
Daha başınıza çok şeyler gelecek.
           ***
Fotoğraflara bakınca üzüldüm ama, bir şeyi çok merak ettim.
Bu başı kapalı kadınlar, kızlar; Rabbimizin emri olan beş vakit namazı kılıyorlar mıdır acaba?
Tahmini söyleyeyim mi?
Hiç zannetmiyorum…
Başörtüsü, sokaktaki diğer kadınlardan ayrışıp, daha fazla dikkat çekmek isteyenlerin aksesuarı oldu âdeta…
Aksine göze batmamaya çalışmalıyken, o kadar makyajı niye yapsınlar yoksa…
           ***
‘Moda’ya uya uya bu hâle geldiniz bacılar…
Şimdi bir de sosyal medya merakı çıktı…
İslamiyet, çok kıymetli bir mücevher gibi sizi korumaya almıştı oysa.
‘Moda’ dediler, ‘özgürlük’ dediler, işi bu noktaya getirdiler.
Oysa sizler, ailenin ve toplumun direğisiniz…
Sizler birer birer çökünce…
Milletçe biteceğiz.
 
 
 
***********
 
Duygusuz nesil…
 
Yukarıda yazdıklarımı, bir müfettişin ibretlik raporuyla tamamlayayım…
Daha önce kaleme alacaktım ama, sosyal medyada yayılınca vazgeçmiştim.
Madem konumuz yeni nesil ve geleceğimiz…
Raporu bilenlerin de tekrar okumasında yarar var.
           ***
Konu şöyle; İzmir Ödemiş’te bir lise müdürü, iki öğrencisi tarafından tüfekle vurularak öldürülüyor.
Olayla ilgili görevlendirilen müfettiş, şu raporu yazıyor;
Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor.
Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar.
Yanı başımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen on binlerce insan onları hiç ilgilendirmiyor. Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor.
Hayatlarının odağındaki tek şey; eğlenmek. Eğlenemedikleri tüm zamanları işkence olarak görüyorlar.
Kendileri için yapılan fedakârlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar. Herkesi kendilerine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar. İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı. 
Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar.
Geçmiş onları pek ilgilendirmiyor. Atalarımıza karşı vefasızlar. Dedelerinin canları, kanları pahasına vermediği vatan toprağını en iyi fiyatı verene satacak kadar maneviyattan yoksunlar. Vatan, onlar için son model bir cep telefonundan daha değersiz.
Milletimizin geleceği açısından endişeleniyorum. 
20 yıl sonra bu nesil, nasıl ana-baba olacak? 
Kendine hayrı olmayan bu nesil nasıl çocuk yetiştirecek?
Evlerini nasıl idare edebilecek? Ülkeyi nasıl yönetecek? 
Vatanı nasıl savunup can verecek?
Bütün bunlar neden oluyor izah edeyim;
Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz artık. Uçmayı bilmeyen kuşlar gibi. Çocuklar hayattan bi’haber. 
Açlık nedir bilmiyorlar… Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında… Acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz. Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hâle geliyorlar. Susuzluk nedir hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar.
Üç adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha “susadım” demeden ağzına suyu dayıyoruz. Çocuklar hiç üşümüyorlar. Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz dışarı, hiç titremiyorlar.
Çocuklar hiç ıslanmıyorlar… Evden arabaya kadar bile üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz. Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz.
Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz onları, yorulmasınlar diye... Birazcık parkta koşsalar, hasta olacak diye engel oluyoruz. Onlar takatleri tükenecek kadar hiç yorulmuyorlar.
Yokluk nedir bilmiyorlar… Daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz. Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar.
Onlar bir yanığın veya bıçak kesiğinin acısını bilmiyorlar.  Elleri yanmasın, kesilmesin sakın diye onlara ne bıçak tutturuyor, ne ocak yaktırıyoruz.
Çocuklar hissetmiyor hayatı… Açlığı bilmediği için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor, yokluk nedir bilmedikleri için ekmeğe gelen zam onların dikkatini bile çekmiyor, haber kalabalığı olarak görüyor, gülüp geçiyorlar. Sıcak odalarında yaşadıkları için evsizlik nedir, sürgün nedir anlamıyor, savaşları, kurşunlanan, ölen insanları umursamıyorlar. Acımıyorlar…
Kıymetini bilmiyorlar ekmeğin, elbisenin, barışın ve huzurun, ana-babanın…
Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek güzel ülkemize. Bu sorunu devlet derinden hissetmeli. Bu sorunun çözümü için ciddi çalıştaylar düzenlenmeli. Öğretim programları ve ders materyalleri revize edilmeli. Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri artırılmalı. Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli. Bu sorun çözülmezse ülke çözülecek…
Doğan CEYLAN
Maarif Müfettişi
 
 
 
***********
 
28 Şubat’ı anlamak için…
 
Suriye’de, taş üstünde taş kalmayan şehirlerin yeniden imarı için ne kadar para gerektiği hesaplanmış…
Rakam 480 milyar dolar.
Yıkılan bütün şehirler, bu parayla tamamen ayağa kaldırılabilirmiş.
Şimdi sıkı durun…
28 Şubat’ın Türkiye’ye maliyeti neydi?
Rakamı son Başbakan Binali Yıldırım açıklamıştı malum…
390 milyar dolar.
28 Şubatçıların ülkemize yaşattığı felaketin boyutunu şimdi daha iyi anlayabiliyor muyuz?
 
************
 
Merakımdan soruyorum
 
  • Fırsatçı ve stokçuya karşı devlet neden bu kadar çaresiz? Fiyatları sürekli kontrol eden, arıza durumunda hemen müdahale eden bir mekanizma yok mu? Sermaye istediği gibi fiyat ayarlarken bunun adı ‘serbestlik’ oluyor da, tüketici yararına ‘serbestliği’ sağlayacak bir mekanizma neden oluşturulamıyor?
  • Vatandaş elindeki doları bozdurmak için döviz bürolarına koşarken, neden hiçbir kallavi iş adamı ya da siyasetçi bugüne kadar böyle bir poz vermedi? Hepsinin yatırımı TL’de miydi?
  • Sürekli fakirlik edebiyatı yapan Kemal Kılıçdaroğlu, MAN Adası iftirası için icraya yatırdığı, mal beyanında da görünmeyen 909 bin lirayı nereden buldu?
  • Devlet okullarında ‘kayıt parası’ yasak ise İmam Hatiplerde bile niye bu yıl da “Kayıt için Okul Aile Birliği’ne şu kadar para yatıracaksınız” denildi? Bu tiyatroyu artık bitirme zamanı gelmedi mi?
 
***********
 
Sevil Nuriyeva’ya başsağlığı
 
Çarşamba akşamı çok üzücü bir haber aldım.
Çok değer verdiğim ve fırsat buldukça görüştüğüm yazar Sevil Nuriyeva’nın eşi İtimat İsmayılov, alacak verecek meselesi yüzünden İstanbul Florya’daki iş yerinde hunharca katledildi.
İstanbul Emniyeti, failleri kısa sürede yakaladı.
Onlar hem bu dünyada, hem de sonsuz ahiret hayatında cezalarını elbette çekecekler ama, masum insanlara çok büyük acılar çektirerek.
Merhum eşine Cenab-ı Hak’tan rahmet, Sevil Hanıma başsağlığı ve sabır diliyorum.
Siz de dualarınızı esirgemeyiniz lütfen…

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
O teğmenler yedi defa reddedildi, yine de kılıcı çekti! 21 Kasım 2024 | 1.181 Okunma Bitmeyen uçak yalanları 17 Kasım 2024 | 469 Okunma Cumhur İttifakı çürük yumurta değil ki çatlasın! 14 Kasım 2024 | 1.421 Okunma Bu yapıyla Türkiye Yüzyılı nasıl olacak? 10 Kasım 2024 | 258 Okunma Savaşın kıyısından dönmüş olabiliriz 07 Kasım 2024 | 399 Okunma