CIA eski direktörü Graham
Fuller, İslamsız Dünya kitabında diyor
ki,
“ABD’nin dünya hâkimiyeti
önündeki tek engel Sünni Müslümanlardır.
Vahhabilerle ortak
çalışıyoruz, Şiileri kullanıyoruz.
Sünni iktidarın
yıkılması, Sünniliğin kalesi olan Türkiye’nin yıkılması ile
mümkündür.”
***
Bilmediğimiz bir şey
değil…
İngilizler, Osmanlıyı bunlarla
parçaladı.
Ve asırlardır,
Sünni Anadolu Müslümanlarıyla savaşları
hiç azalmadı.
Osmanlıdan
sonra, Kur’ân-ı kerim, Hadis-i
şerif ve ilmihal
kitaplarını okumak devlet
eliyle yasaklandı (!)
Âlimler darağacına
çekildi…
Ezan-ı şerif, zorla Türkçe
okutulmaya başladı.
Sonra bu yasaklar
kırıldı…
Ama oyun ve tuzakların ardı
arkası gelmedi.
***
Millet, ezanın bile
Türkçe okunmasını kabullenemezken, birileri
çıktı, “Arapçasından ne anlayacaksınız? Kur’ân’ı
Türkçe okuyun” dedi.
Din düşmanları ve sahte din
adamları el ele verdi, Kur’ân tercümeleri hızla
yaygınlaştırıldı.
İlmihal kitaplarından
uzaklaştırılarak din cahiline dönüştürülen toplum, sadece Türkçe
meal okutularak, aslında yüce kitabımız Kur’ân-ı
kerimden de mahrum bırakıldı.
***
“Kur’ân-ı kerimden kendi
aklı, düşüncesi ve bilgisi ile mana çıkaran
kâfirdir” Hadis-i şerifine rağmen, aklına esen meal
yazdı.
Oysa, kelam-ı ilahiden, murad-ı
ilahiyi (yani hangi ayette neyin
anlatıldığını) anlamamız için Osmanlıda
sadece Beydâvi gibi sahih kaynaklardan
tefsir ilmine icazet vardı.
Hadiste Buhâri, fıkıhta Şafii
mezhebi için İbni Hacer, Hanefi mezhebi
için İbni Abidin, tasavvufta Mektubat-ı
İmam-ı Rabbani diğer sahih kaynaklar idi.
Yine İmam-ı Gazâli Hazretlerinin
İhyâu Ulumi’d-Din kitabı da bunlardan biriydi.
Müslümanlara asırlardır rehberlik
eden bu kıymetli kaynakların hepsi unutturulup,
sadece yeni yetme din cahillerinin
yazdığı meallerin okunması salık
verildi.
Bu, aslında dinin içinin
boşaltılması, Müslümanların cahil bırakılarak, kurda-kuşa yem
edilmesi projesiydi.
Kısmen de başarıldı.
***
Dikkatinizi çekiyor mu,
bilmem…
28 Şubatçıların
hocası Yaşar Nuri Öztürk gibi din
bozguncusu tipler, bugün de suret-i haktan görünerek ekranlarda,
gazetelerde arzıendam ediyor.
Hem de sayıları hâllice
artarak…
Tek parti CHP’sinin, 60/80
darbecilerinin, 28 Şubatçıların yarım bıraktığı işi tamamlamaya
çalışıyorlar.
Hem de içimizden biri gibi
davranarak…
Bu yüzdendir ki; din, cemaat,
tarikat tartışmaları başladı mı, hemen ittifak
ediyorlar.
O zaman sorarım size; bugün çokça
tartıştığımız FETÖ ve Oktar grubu gibi
örgütler, ehl-i sünnet cemaat ve tarikatlara mı, yoksa
ehl-i sünnet yoluna düşman olan mezhepsiz reformist
ilahiyatçılara mı benzer?
***
Günümüzde tarikat kaldı
mı?
Gelelim madalyonun öbür
yüzüne…
Zaman ahir zaman…
Kıyamete yakın ilmin azalacağı,
cehaletin artacağı, cahil din adamlarının kendi görüşlerine göre
fetva vererek fitne çıkaracakları ve insanları doğru yoldan
saptıracakları Hadis-i şeriflerle işaret buyurulmuş.
Yaşadıklarımızın özeti budur
aslında…
Osmanlının son dönemi ve 1948’e
kadar, Cumhuriyet’in ilk yıllarına şahitlik
eden Seyyid Abdülhakim Arvasi
Hazretleri, tekkeler kapatıldığı zaman şöyle
buyurmuş:
“Bunlar, boş mekânları
kapattılar.
Tekkeler zaten
kendilerini kapatmışlardı.
İstanbul’a geldiğimde
bidat karışmamış neredeyse bir Gümüşhanevi Tekkesi
kalmıştı.
Tarikat işi kıyamete
kadar bitti.
Artık mürşitlik, müritlik
kalmadı.
Ancak muhabbet ve
muhiblik bâkidir.
Kim mürşitlikten,
müritlikten bahsediyorsa ehemmiyet vermeyin.” (Seyyid
Abdülhakim Arvâsi kitabı, Sayfa 109)
***
Burada anlatılmak istenen şey,
silsileye bağlılığı kat’i ve ehil mürşid tarafından meşru bir
tekkede, usul ve erkâna vakıf olarak vekâleti devam ettirme
imkânlarının çeşitli sebeplerle ortadan kalktığıdır.
Nitekim, bugün tarikatlar birçok
parçaya ayrılmış, şeyhlik iddia edenlerin birçoğunun elinde icazet
vesikası bulunmamaktadır.
***
Kurtulmak isteyene
rehber
Bunca şeyi anlattıktan
sonra, “Peki ne yapacağız?” diye soracak
olursanız…
İslam
düşmanı darbecilerin, iş birlikçileri
bozuk din adamlarının ve bunların ipini
elinde tutan İngiliz’in,
CIA’in istediğini yapmamak…
Asırlarca hilafete sancaktarlık
etmiş atalarımızın izinden giderek, kurtuluş yolunu
bulmak…
Selçuklunun, Osmanlının
bayraktarlığını yaptığı İslam büyükleri, yazılacak ne varsa yazmış,
anlatılacak ne varsa anlatmış.
Kaynağa değil, aklına göre fetva
veren yeni bir şeyh, günümüzün moda tabiriyle cemaat, yani tarikat
aramaya lüzum yok.
Doğrular, sahih
kaynaklarda…
***
Her ilmin bir geleneği
vardır.
İslamiyet’in de
öyle…
“Ben dinimi nasıl
öğrenebilirim?” derseniz…
Öncelik doğru iman…
Amentüdeki altı
şarta eksiksiz iman ettikten
sonra, İslamiyet’in beş şartını kusursuz
yerine getirebilmemiz ve ehl-i
sünnet (Sünni) yolunda bulunmamızı sağlayan dört
mezhepten (Hanefi, Şafii, Maliki ve
Hanbeli) birine uymanız şart.
Bu mezheplere göre İslamiyet’i
yaşamak için de ilmihâl kitapları var.
Hepsi bu kadar…
***
Türkiye’de en yaygın olan, Hanefi
alimlerin yazdığı ilmihâller…
Bu mezheplerden birine
uymazsanız, Kur’ân-ı kerime ve Peygamber efendimizin
sünnetine göre yaşamanız mümkün değil…
İşte, FETÖ gibi dinimizi bozmaya
çalışan örgütler ve sahte din
adamları en çok buradan saldırıyor.
Peki, mezhep neden
şart?
***
Edille-i
Şeriyye dediğimiz, İslam’ın dört temel esası
vardır;
1-
Kitap (Kur’ân-ı kerim)
2-
Sünnet (Resulullah efendimizin bildirdiği sahih
Hadis-i şerifler)
3-
İcma (Eshab-ı Kiram’ın, Tâbiînin ve Tebe-i tâbiînin
söz birliği].
4-
Kıyas (Ehl-i sünnet âlimlerinin Kur’ân-ı kerim ve
Hadis-i şeriflerden çıkardıkları hüküm).
***
Peygamberimiz (Sallallahü aleyhi
ve sellem) için tek kaynak Kur’ân-ı kerimdir.
Bütün
ibadetlerini Kur’ân-ı kerime göre
yapmıştır ve Kur’ân-ı kerimdeki İslam
ilimlerini Peygamber efendimiz ortaya
çıkarmıştır.
***
Kur’ân-ı kerimde, ibadetlerin
nasıl yapılacağı, günlük hayatımızda yapıp yapmamamız gerekenler
gibi birçok husus açıkça bildirilmemiştir.
Bunları Peygamber efendimiz
eshabına açıklamıştır.
Bir insan çıkıp “Ben
dinimi Kur’ân-ı kerime göre yaşayacağım. Başka kaynak
tanımıyorum” derse, bu peygamberlik
iddiasıdır.
***
Eshab-ı kiram efendilerimizin
hepsi Peygamber efendimizin mucizelerini görmüş, onun ahlakıyla
ahlaklanmış ve hepsi ana dilleri Arapça olmasına rağmen İslamiyet’i
Peygamber efendimizden öğrenmişlerdir.
Peygamber efendimiz, Eshab-ı
kirama kitap ve sünnetten içtihat etme yetkisi
vermiştir.
***
Peygamber efendimiz vefat
ettikten sonra Eshab-ı kiramın hepsi kendi içtihatlarıyla amel
etmiştir.
Eshab-ı kiram efendilerimizden
sonra Tabiin ve Tebe-i tabiin devri başlamış, İslamiyet çok geniş
bir alana yayılmıştır.
***
Mezhepler, kıyas-ı fukahadan
ortaya çıktı.
Eshab-ı kiramdan sonra ne kadar
müçtehit varsa o kadar hak mezhep vardı.
Fakat çoğunun unutulması
sonucu dört hak
mezhep kaldı.
Hanefi, Şâfii, Maliki ve
Hanbeli.
***
Tabiinin
büyüklerinden İmam-ı Azam Ebu Hanife
Hazretleri, Eshab-ı kiramı görmüş, dört bin tabiinden ilim
almıştır.
Eshab-ı kiramdan gelen bütün
bilgileri (Fıkıh, usul-i fıkıh, hadis, hadis-i usul) gibi kısımlara
ayırmıştır.
Kitap, sünnet ve icma-i ümmete
uymada İmam-ı Azam Ebu Hanife
Hazretlerinin içtihadına göre hareket eden
Müslümanlara ‘Hanefi’ denir.
Türkiye
gibi İslam coğrafyasının büyük çoğunluğunda,
Müslümanlar, geleceği Hadis-i şeriflerle
övülen İmam-ı Azam
Hazretlerinin mezhebine göre amel
etmektedir.
***
Ehl-i sünnette olabilmek için
Eshab-ı kiramın hepsini sevmek şarttır.
Birini dahi reddeden Ehl-i
sünnetten ayrılır.
Bugün yeryüzünde 1
milyar 200 milyon Ehl-i sünnet, yani Sünni Müslüman
vardır.
Bunlar itikadda ehl-i sünnet
(sünni) olup, amelde dört
mezhepten birine bağlıdır.
Tarih boyunca, bu dört amelî
mezhep arasında çatışma yoktur.
***
İmam-ı Rabbani Hazretleri
buyuruyor ki “İslamiyet için söylenecek bir söz
kalmadı. Hepsi söylendi, yazıldı.”
Ehl-i sünnet âlimleri yazdıkları
kitaplarla iman-itikad-ibadet birliğini sağladı.
İngilizlerin bütün oyunu,
Müslümanları binbir hile ile bu âlimlerin kitaplarından
ayırmaktır.