Cümle âlem birleşti; “Faiz indirmek yanlış” dedi.
Döviz ve etiketler fırlayınca biz bile endişe ettik, temkinli davranıp “Erdoğan gibi bir siyasi dehâ, Türkiye’nin gelecek yüzyılını belirleyecek 2023 seçimlerine girerken intihar etmez. Mutlaka bir bildiği vardır” dedik.
Hatta muhalefetin hop oturup hop kalkmasına, “Madem iddianızda eminsiniz, bekleyin görün. Sonuç dediğiniz gibi olursa zaten size yarar. Bu öfkenizin sebebi haklı çıkma ihtimali olabilir mi?” diye sorduk.
Şimdi yavaş yavaş neticeyi görüyoruz…
Muhalefet boşuna çıldırmıyormuş, çünkü Erdoğan doğru yapıyormuş.
Son örnek; dün açıklanan büyüme rakamları.
Bu yılın ilk çeyreğinde 7,3 büyüyen Türkiye, ikinci çeyrekte vites büyütüp oranı yüzde 7,6’ya çıkardı -ki, çok bilmiş ekonomistler bunun yarısını beklemiyordu.
Petrol zengini Suudi Arabistan’dan sonra dünyada en fazla büyüyen ikinci ülkeyiz.
Bizim onlar gibi petrolümüz, doğalgazımız “henüz” olmadığına göre neyle büyüdük?
Tabii ki üreterek.
Yazıyı rakamlara boğmak istemem ama 7,6’lık büyümenin yüzde 3,87’si yani neredeyse yarısı mal ve hizmet ihracatından gelmiş.
Peki, üretimin ve ihracatın bu denli artmasını neye borçluyuz?
Erdoğan’ın “Yalnızlığımı biliyorum” dediği ve ısrarla üzerinde durduğu faiz indirme politikasına.
Henüz pandemi başladığında bugünleri hedefleyip “krizi fırsata çevirmekten” bahseden Erdoğan, demek ki boşuna konuşmuyormuş!
Onlarca yıldır süregelen, neredeyse her beş senede bir yaşadığımız ekonomik krizlerde hep “sıcak paraya bağımlılık” değil miydi şikâyetimiz?
İşte şimdi Erdoğan’ın, ayağımızdaki bu prangayı söküp attığını görüyoruz.
İlk defa bir ekonomik krizde umudumuzu faiz artırarak dışarıdan gelecek (ve ilk fırsatta geri gidecek) dövize bağlamıyoruz!
Aksine faizi düşürüp parayı üretime yönlendiriyoruz ve dünyada artan ihtiyaçtan istifadeyle üretim ve ihracatımızı artırarak kasamıza sokacağımız paranın çok daha kalıcı bir çözüm olduğu dersini alıyoruz.
E elbet böylesine büyük ve riskli bir mücadelenin bedeli de olacak!