Beyaz Saray, Ukrayna savaşının başladığı günlerde Rusya’ya yönelik ambargolar için şöyle açıklamalar yaptı;
Demokrat olun ya da olmayın, herkes ülkesinin, vatandaşlarının hayat şartlarına ve standardına öncelik vermek zorundadır.
Ekonomik yaptırımlar her lideri etkiler, çünkü vatandaşlarının hayat standardını düşürür. Dolayısıyla bu noktada başkanların tercihleri devreye girer.”
Yani adamlar diyor ki; ya bize boyun eğer istediğimizi yaparsın yahut biz seni indirmeyi biliriz.
Para onlarda çünkü.
Perspektif bu olduğuna göre; al Rusya’dan, koy Türkiye’ye.
2019 mahallî seçimlerinde sadece patates ve soğan fiyatlarının yaptığı etkiye bakınca, 2023’e buradan saldıracaklarını hemen herkes bekliyordu.
Zaten hazırlıklar da bunu apaçık gösteriyordu.
Ali Babacan’ın AK Parti’den kopup, parti kurma süreci böyle başladı.
Ekibine yurt dışından önemli transferler yaptı (veya yaptırıldı).
2020 yılı şubat ayında “Babacan neyi bekliyor?” başlıklı makalemde, parti kurulumunu üst üste ertelediğinde şu tespitlerde bulunmuştum.
“Babacan’ın ilk ne zaman ‘parti kuracağım’ diye ortaya çıktığına bakın…
Geçen sene yükselen döviz kuru ve etiket fiyatlarının fırlamasından hemen sonra.
Bu buhranın artarak devam edeceği öngörülmüş olmalı ki, partiyi yılbaşında resmen açıklayacaklarını duyurmuşlardı…
Fakat öyle olmadı.
Döviz kurunun kontrol altına alınması, Merkez Bankası Başkanı’nın değişmesi ile birlikte gelen faiz indirimleri, sanayi ve üretimin yeniden toparlanma sürecine girmesi hesapları bozdu.
Ocakta açıklanacak parti, sürekli tehir sürecine girdi.
Merak ettiğim; birileri ona “Bir şeyler olacak, ekonomi yeniden bozulacak” diye umut veriyor mudur?