Görünen köy kılavuz
istemez.
Belli ki, birileri Fransa
Cumhurbaşkanı’nın fişini çekmiş.
Gezi’de mesele nasıl ağaç
değilse, orada da akaryakıt zammı falan değilmiş.
Nereden anlıyoruz
bunu?
Macron zamları aldıktan sonra
olayların daha da büyümesinden…
***
Etme bulma dünyası…
Gezi’de zil takıp oynayanlar,
dönen dolabı çok iyi bildikleri hâlde, sırf Türkiye zarar görsün
diye ellerinden gelen kepazeliği yapmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönem
bunları “Bir gün döner sizi de
vurur” diye uyardı, dinleyen olmadı.
Şimdi kendileri daha beter
oldu.
***
Taktik aynı…
Önce haklı bir
gerekçe bul, kitleleri örgütle,
sonra amacından çıkararak istediğini elde
et.
Fransa’da da öyle
oldu.
Macron, zenginlere uygulanan
Varlık Vergisi’ni sıfırlamış, öğrencilere 5 avro kredi desteğini
kesmişti.
İlk tepkiler buradan
yükseldi…
Sonra akaryakıt vergisini
artıracağını açıkladı.
Gerçekte
amacının, hibrit otomobiller gibi, çevre
dostu araçları teşvik etmek olduğu söylendi ama, öyle bir kışkırtma
yapıldı ki, bunu dikkate alan bile olmadı.
İlk kıvılcım çakıldıktan sonrası
zaten kolaydı…
Yayılan işkence fotoğrafları,
toplumun sağduyulu düşünmesini önledi.
Sokaklarda dolaşan silahlı
adamlar…
Aracını eylemcilerin üzerine
sürenler…
Evinin panjurunu kapatan yaşlı
kadının yüzüne isabet eden gaz bombasıyla hayatını kaybetmesi gibi
olaylar tahriki körükledi.
Bunlar size yabancı gelmiyordur
herhâlde…
***
Fransa’ya üzülecek hâlimiz yok
elbet…
Fakat, bu tür meselelerin
önünü-ardını iyi anlamak lazım ki, ders ve önlem
alalım.
Birincisi;
yine manidar zamanlama…
Olayların patlak vermesinden
hemen önce, ABD’yi çok öfkelendiren ‘Avrupa
Ordusu’ fikrinin ortaya atılması tesadüf müydü
mesela?
Hatırlarsanız, Emmanuel
Macron geçen ay yaptığı
açıklamada ‘gerçek bir Avrupa ordusu kurmadan Rusya,
Çin, hatta ABD’ye karşı’ Avrupalıların kendini
savunamayacaklarını söylemişti.
ABD Başkanı
Trump ise NATO’dan kopuşun işaretini veren bu
çıkışa “Avrupa önce kendi üzerine düşen payı NATO’ya
ödemeli” demişti.
Trump’ın da katıldığı
Paris’teki Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yıl
Dönümü törenleri işte bu gerilimli atmosferde
gerçekleşti.
Atışmalar, tören sonrasında da
devam etti.
Restleşme öyle bir noktaya geldi
ki, Trump sonunda “Biz olmasak bugün Almanca
konuşuyordunuz” tweeti bile attı.
Macron ise 11 Kasım’da katıldığı
TV programında buna cevap verdi; ABD ile
müttefikliğimiz devam edecek. Ancak müttefik olmak, bağımlı olmak
demek değildir.”
***
Ucu NATO’ya da dokunan
iki ülke arasındaki bu gerilim filminin temelinde ise
aslında ticaret,
yani para vardı.
Trump, Alman otomobil devlerine
kestiği cezalarla başlattığı ticaret savaşında,
Avrupa’ya Suudi Arabistan muamelesi
yapmaya kalkıştı.
Hatta
sadece Almanya, Fransa gibi Avrupa
ülkeleri değil; Çin, Rusya, İran ve Türkiye’nin de
dâhil olduğu birçok ülke hedefe kondu.
Bu ilginç
süreçte İngilizler de Brexit,
yani Avrupa Birliği’nden
ayrılma kararını onayladı.
-Ki, Türkiye’ye çekilen döviz
operasyonunun merkezi, İngiltere’nin
başkenti Londra’ydı.
Trump
mağduru Almanya ve Fransa, bu
süreçte Türkiye’nin yanında yer
aldı.
***
ABD’yi öfkelendiren ikinci süreç,
bundan sonra başladı.
Merkel, Macron, Putin ve
Erdoğan, Suriye
gündemiyle İstanbul’da toplandı.
Hatırlatayım; Suriye, Birinci
Dünya Savaşı sonrası Osmanlıdan koparılarak, Fransa’ya
bırakılmıştı.
Dörtlü zirve, hiç şüpheniz
olmasın ki ABD, İngiltere ve
İsrail’in canını çok sıktı.
Sadece Rusya ile Türkiye iyi
ilişkiler kurduğunda Suriye’de denklemin nasıl etkilendiğine
bakın...
Buna bir de Almanya ve Fransa
dâhil olduğunda nelerin olacağına…
***
Suriye, sadece Suriye demek
değil…
ABD buraya binlerce uçak ve tırla
boşuna silah yığmıyor.
Doğu Akdeniz doğalgazını
ve petrol rezervlerini bir önceki makalemde
yazmıştım.
Burada Orta Doğu’dan çok daha
fazlası var.
O yüzden kavganın, gürültünün
eksik olmadığı bir dönemden geçiyoruz.
-Ki, Fransa’nın Doğu
Akdeniz’e savaş gemilerini, ABD’nin onayı olmadan
gönderdiği de yazılmış-çizilmişti.
Öfkenin bir sebebi de belki
budur…
***
Gördüklerimizden anladığımız
kadarıyla; ABD’deki Evangelistler, ülkeleri zayıflatarak
aslında Büyük İsrail’in yapı taşlarını
döşüyor, bölgemizdeki zenginliğe tek başlarına oturmak istiyor ve
bütün dünyayı bir şekilde kontrolleri altına almayı
planlıyor.
Ayaklarına bağ olanlarsa öyle ya
da böyle diskalifiye ediliyor.
Tahminim o ki, Merkel de bunu
gördüğü için ‘yeniden aday
olmayacağını’ açıkladı ve Almanya öncelikli hedef
olmaktan kurtuldu.
Hâliyle sıra, Avrupa’nın ikinci
büyük ülkesi, Fransa’ya geldi.
Bunca tecrübeden sonra, bunlara
da çok şaşırmamak gerekiyor.
***
Şimdi kara kara düşünme sırası
Macron’da…
Eylemlerin durması için çağrı
yapmalarını talep ettiği muhalefet partileri, aksine
hükûmete güvensizlik
oylaması istemiş.
Geri adım atmasına rağmen
olayları da bastıramıyor.
Hoş, Brezilya,
Portekiz, Tayland gibi örneklerden ders çıkarsa geri
adım atmanın kendisini kurtarmayacağını bilirdi
zaten...
Veyahut Meclis’te çoğunluğu,
evinde zorla tuttuğu en az yüzde 50 seçmeni yoksa, kimseye kafa
tutmaması gerektiğini...
Yaşı genç sayılır, acı bir
tecrübeyle öğrenir artık.
**********************
Trafik denetimi trafiği
çığırından çıkarmasın
Çok şükür, İstanbul’da polis
artık daha görünür oldu.
Eskiden aylarca trafikte polis
görmezken, şimdi her gün birkaç çevirmeye girmeniz işten
değil.
İyi, hoş…
Fakat dikkatimi çeken bir problem
var.
Yol kenarlarında şerit kapatıp
denetim yapmak yerine, araç kuyruğunda bekleyenlere keriz muamelesi
yaparak en önden sapaklara dalanları, makas atanları, birbirinin
üstüne araç sürenleri, 30-40 km hızla sol şeridi babasının yolu
gibi kullananları, E-5 yan yola bile araç park edenleri takip
ederek ceza kesseniz...
***
Sabah ve akşam saatlerinde, yani
trafiğin en civcivli olduğu vakitlerde denetim yapıp, zaten var
olan keşmekeşi daha da artırmak doğru mu?
Bunu da geçtim…
Yol kenarlarında şerit kapatıp
denetim yapmak yerine, araç kuyruğunda bekleyenleri keriz yerine
koyarak en önden sapaklara dalanları ve emniyet şeritlerini
kullananları takip ederek ceza kesseniz…
Böylece kurala uyanların yüreğini
ferahlatsanız daha iyi olmaz mı?
*********************
Bizim medyanın
hâlleri
Bazı gazeteler, birinci
sayfalarını internet sitelerinden ve TV’lerden yayınlatmıyor
artık.
“Bizi okumak isteyen
bayiden gazete almalı” diyorlar...
Doğru bir strateji midir, değil
midir zamanla görürüz.
Fakat, karşı mahalle buradan da
kendine malzeme çıkarmış.
Kendi internet siteleri de zaafa
uğradı ya, aslında dertleri o…
Böyle okuyucu çekilemeyeceği,
bunun ancak ‘kendileri gibi’ habercilik
yapılarak sağlanacağı şeklinde komik yazılar kaleme
alıyorlar.
***
Yahu sizin yalanlarınızı ortaya
çıkarmaktan, düzeltmekten biz yorulduk, usandık.
Hepsini sıraya koysak, buradan
Kars’a yol olur.
Hangi habercilikten
bahsediyorsunuz?
15 Temmuz’u bile çarpıtıp FETÖ’yü
aklamaya çalışanlar, 17 Aralık’ta FETÖ’nün trenine binenler,
Gezi’de CIA’ya taşeronluk yapanlar, geçmişte HDP’ye hiçbir şekilde
laf etmeyenler, CHP’yi PKK ve Türkiye düşmanlarının partisi hâline
getiren Kılıçdaroğlu’nun yaptıklarının bir tekini bile sayfalarında
görmeyenler yazıyor üstelik bunu…
Bir de akıl
veriyorlar!..
Lahavle…
*********************
Bu taksi nereye
gider?
Viyana’da yaşayan ve onlarca
ülkede rehberlik yapan bir vatandaşımızın, Türkiye turizminin
önündeki engellerden biri olarak taksileri göstermesini yazdım diye
bazı taksicilerimiz çok kızmış.
UBER’den ne kadar para aldığımı
soranı mı ararsın, hakaret edeni mi... Gırla...
Gel gör ki, daha iki gün önce
bizzat şahit olduğum bir hadise...
Yani cuma akşamı...
Saat 20.45 civarı...
İstanbul Yenibosna'daki Gönen
Otel'e müşteri getiren taksici, Uzak Doğulu oldukları anlaşılan üç
kadın turistle araç içinde sert bir tartışma
hâlindeydi.
Arka koltuktaki kadınlardan biri
korku dolu yüz ifadesiyle taksiden inerek kaldırıma
geçti.
O anki ruh hâlinden olsa gerek,
kapıyı kapatmayı unutmuştu.
Ben de hemen çaprazında kapının
kapatılmasını bekliyordum.
Taksici kapıyı açık bıraktığını
fark edince araçtakilere bağırmayı bırakıp inen kadına saydırmaya
başladı -ki öyle böyle değildi söyledikleri.
Kadınların Türkçe bildiklerini,
dolayısıyla söylenenleri anladıklarını hiç sanmam.
Fakat iyi şeyler söylemediğini
elbette biliyorlardır.
Taksici içeriden kolunu uzatıp
kapıyı kapatınca, arkamda bekleyen araçlar olduğu için devam
ettim.
Kavgayı anlamaya çalışırken
plakayı almayı da akıl edemedim ama, otelin kamera kayıtlarında
mutlaka vardır.
***
Hadi şimdi söyleyin;
Sebebi neydi bilmiyorum ama
(ücret tartışması olma ihtimali yüksek) bu muameleyi gören turist
bir daha Türkiye’ye gelir mi?
Kendinizi hep resmî şikâyet
oranları ile savunuyorsunuz ya hani...
Bu hadise resmî kayıtlara geçti
mi?
Şayet size ulaştıysa ne
yaptınız?
Cevap verirseniz memnuniyetle
sonucunu yazarım.