Yücel Koç Türkiye Gazetesi

Macron’un başını ne yaktı?

Görünen köy kılavuz istemez. Belli ki, birileri Fransa Cumhurbaşkanı’nın fişini çekmiş. Gezi’de mesele nasıl ağaç değilse, orada da akaryakıt zammı falan değilmiş. Nereden...

09 Aralık 2018 | 8.095 okunma
Görünen köy kılavuz istemez.
Belli ki, birileri Fransa Cumhurbaşkanı’nın fişini çekmiş.
Gezi’de mesele nasıl ağaç değilse, orada da akaryakıt zammı falan değilmiş.
Nereden anlıyoruz bunu?
Macron zamları aldıktan sonra olayların daha da büyümesinden…
***
Etme bulma dünyası…
Gezi’de zil takıp oynayanlar, dönen dolabı çok iyi bildikleri hâlde, sırf Türkiye zarar görsün diye ellerinden gelen kepazeliği yapmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönem bunları “Bir gün döner sizi de vurur” diye uyardı, dinleyen olmadı.
Şimdi kendileri daha beter oldu.
***
Taktik aynı…
Önce haklı bir gerekçe bul, kitleleri örgütle, sonra amacından çıkararak istediğini elde et.
Fransa’da da öyle oldu.
Macron, zenginlere uygulanan Varlık Vergisi’ni sıfırlamış, öğrencilere 5 avro kredi desteğini kesmişti.
İlk tepkiler buradan yükseldi…
Sonra akaryakıt vergisini artıracağını açıkladı.
Gerçekte amacının, hibrit otomobiller gibi, çevre dostu araçları teşvik etmek olduğu söylendi ama, öyle bir kışkırtma yapıldı ki, bunu dikkate alan bile olmadı.
İlk kıvılcım çakıldıktan sonrası zaten kolaydı…
Yayılan işkence fotoğrafları, toplumun sağduyulu düşünmesini önledi.
Sokaklarda dolaşan silahlı adamlar…
Aracını eylemcilerin üzerine sürenler…
Evinin panjurunu kapatan yaşlı kadının yüzüne isabet eden gaz bombasıyla hayatını kaybetmesi gibi olaylar tahriki körükledi.
Bunlar size yabancı gelmiyordur herhâlde…
***
Fransa’ya üzülecek hâlimiz yok elbet…
Fakat, bu tür meselelerin önünü-ardını iyi anlamak lazım ki, ders ve önlem alalım.
Birincisi; yine manidar zamanlama…
Olayların patlak vermesinden hemen önce, ABD’yi çok öfkelendiren ‘Avrupa Ordusu’ fikrinin ortaya atılması tesadüf müydü mesela?
Hatırlarsanız, Emmanuel Macron geçen ay yaptığı açıklamada ‘gerçek bir Avrupa ordusu kurmadan Rusya, Çin, hatta ABD’ye karşı’ Avrupalıların kendini savunamayacaklarını söylemişti.
ABD Başkanı Trump ise NATO’dan kopuşun işaretini veren bu çıkışa “Avrupa önce kendi üzerine düşen payı NATO’ya ödemeli” demişti.
Trump’ın da katıldığı Paris’teki Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yıl Dönümü törenleri işte bu gerilimli atmosferde gerçekleşti.
Atışmalar, tören sonrasında da devam etti.
Restleşme öyle bir noktaya geldi ki, Trump sonunda “Biz olmasak bugün Almanca konuşuyordunuz” tweeti bile attı.
Macron ise 11 Kasım’da katıldığı TV programında buna cevap verdi; ABD ile müttefikliğimiz devam edecek. Ancak müttefik olmak, bağımlı olmak demek değildir.”
***
Ucu NATO’ya da dokunan iki ülke arasındaki bu gerilim filminin temelinde ise aslında ticaret, yani para vardı.
Trump, Alman otomobil devlerine kestiği cezalarla başlattığı ticaret savaşında, Avrupa’ya Suudi Arabistan muamelesi yapmaya kalkıştı.
Hatta sadece Almanya, Fransa gibi Avrupa ülkeleri değil; Çin, Rusya, İran ve Türkiye’nin de dâhil olduğu birçok ülke hedefe kondu.
Bu ilginç süreçte İngilizler de Brexit, yani Avrupa Birliği’nden ayrılma kararını onayladı.
-Ki, Türkiye’ye çekilen döviz operasyonunun merkezi, İngiltere’nin başkenti Londra’ydı.
Trump mağduru Almanya ve Fransa, bu süreçte Türkiye’nin yanında yer aldı.
***
ABD’yi öfkelendiren ikinci süreç, bundan sonra başladı.
Merkel, Macron, Putin ve Erdoğan, Suriye gündemiyle İstanbul’da toplandı.
Hatırlatayım; Suriye, Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlıdan koparılarak, Fransa’ya bırakılmıştı.
Dörtlü zirve, hiç şüpheniz olmasın ki ABD, İngiltere ve İsrail’in canını çok sıktı.
Sadece Rusya ile Türkiye iyi ilişkiler kurduğunda Suriye’de denklemin nasıl etkilendiğine bakın...
Buna bir de Almanya ve Fransa dâhil olduğunda nelerin olacağına…
***
Suriye, sadece Suriye demek değil…
ABD buraya binlerce uçak ve tırla boşuna silah yığmıyor.
Doğu Akdeniz doğalgazını ve petrol rezervlerini bir önceki makalemde yazmıştım.
Burada Orta Doğu’dan çok daha fazlası var.
O yüzden kavganın, gürültünün eksik olmadığı bir dönemden geçiyoruz.
-Ki, Fransa’nın Doğu Akdeniz’e savaş gemilerini, ABD’nin onayı olmadan gönderdiği de yazılmış-çizilmişti.
Öfkenin bir sebebi de belki budur…
***
Gördüklerimizden anladığımız kadarıyla; ABD’deki Evangelistler, ülkeleri zayıflatarak aslında Büyük İsrail’in yapı taşlarını döşüyor, bölgemizdeki zenginliğe tek başlarına oturmak istiyor ve bütün dünyayı bir şekilde kontrolleri altına almayı planlıyor.
Ayaklarına bağ olanlarsa öyle ya da böyle diskalifiye ediliyor.
Tahminim o ki, Merkel de bunu gördüğü için ‘yeniden aday olmayacağını’ açıkladı ve Almanya öncelikli hedef olmaktan kurtuldu.
Hâliyle sıra, Avrupa’nın ikinci büyük ülkesi, Fransa’ya geldi.
Bunca tecrübeden sonra, bunlara da çok şaşırmamak gerekiyor.
***
Şimdi kara kara düşünme sırası Macron’da…
Eylemlerin durması için çağrı yapmalarını talep ettiği muhalefet partileri, aksine hükûmete güvensizlik oylaması istemiş.
Geri adım atmasına rağmen olayları da bastıramıyor.
Hoş, Brezilya, Portekiz, Tayland gibi örneklerden ders çıkarsa geri adım atmanın kendisini kurtarmayacağını bilirdi zaten...
Veyahut Meclis’te çoğunluğu, evinde zorla tuttuğu en az yüzde 50 seçmeni yoksa, kimseye kafa tutmaması gerektiğini...
Yaşı genç sayılır, acı bir tecrübeyle öğrenir artık.
 
 
**********************
 
Trafik denetimi trafiği çığırından çıkarmasın
 
Çok şükür, İstanbul’da polis artık daha görünür oldu.
Eskiden aylarca trafikte polis görmezken, şimdi her gün birkaç çevirmeye girmeniz işten değil.
İyi, hoş…
Fakat dikkatimi çeken bir problem var.
Yol kenarlarında şerit kapatıp denetim yapmak yerine, araç kuyruğunda bekleyenlere keriz muamelesi yaparak en önden sapaklara dalanları, makas atanları, birbirinin üstüne araç sürenleri, 30-40 km hızla sol şeridi babasının yolu gibi kullananları, E-5 yan yola bile araç park edenleri takip ederek ceza kesseniz...
***
Sabah ve akşam saatlerinde, yani trafiğin en civcivli olduğu vakitlerde denetim yapıp, zaten var olan keşmekeşi daha da artırmak doğru mu?
Bunu da geçtim…
Yol kenarlarında şerit kapatıp denetim yapmak yerine, araç kuyruğunda bekleyenleri keriz yerine koyarak en önden sapaklara dalanları ve emniyet şeritlerini kullananları takip ederek ceza kesseniz…
Böylece kurala uyanların yüreğini ferahlatsanız daha iyi olmaz mı?
 
 
*********************
 
Bizim medyanın hâlleri
 
Bazı gazeteler, birinci sayfalarını internet sitelerinden ve TV’lerden yayınlatmıyor artık.
“Bizi okumak isteyen bayiden gazete almalı” diyorlar...
Doğru bir strateji midir, değil midir zamanla görürüz.
Fakat, karşı mahalle buradan da kendine malzeme çıkarmış.
Kendi internet siteleri de zaafa uğradı ya, aslında dertleri o…
Böyle okuyucu çekilemeyeceği, bunun ancak ‘kendileri gibi’ habercilik yapılarak sağlanacağı şeklinde komik yazılar kaleme alıyorlar.
***
Yahu sizin yalanlarınızı ortaya çıkarmaktan, düzeltmekten biz yorulduk, usandık.
Hepsini sıraya koysak, buradan Kars’a yol olur.
Hangi habercilikten bahsediyorsunuz?
15 Temmuz’u bile çarpıtıp FETÖ’yü aklamaya çalışanlar, 17 Aralık’ta FETÖ’nün trenine binenler, Gezi’de CIA’ya taşeronluk yapanlar, geçmişte HDP’ye hiçbir şekilde laf etmeyenler, CHP’yi PKK ve Türkiye düşmanlarının partisi hâline getiren Kılıçdaroğlu’nun yaptıklarının bir tekini bile sayfalarında görmeyenler yazıyor üstelik bunu…
Bir de akıl veriyorlar!..
Lahavle…
 
 
*********************
 
Bu taksi nereye gider?
 
Viyana’da yaşayan ve onlarca ülkede rehberlik yapan bir vatandaşımızın, Türkiye turizminin önündeki engellerden biri olarak taksileri göstermesini yazdım diye bazı taksicilerimiz çok kızmış.
UBER’den ne kadar para aldığımı soranı mı ararsın, hakaret edeni mi... Gırla...
Gel gör ki, daha iki gün önce bizzat şahit olduğum bir hadise...
Yani cuma akşamı...
Saat 20.45 civarı...
İstanbul Yenibosna'daki Gönen Otel'e müşteri getiren taksici, Uzak Doğulu oldukları anlaşılan üç kadın turistle araç içinde sert bir tartışma hâlindeydi.
Arka koltuktaki kadınlardan biri korku dolu yüz ifadesiyle taksiden inerek kaldırıma geçti.
O anki ruh hâlinden olsa gerek, kapıyı kapatmayı unutmuştu.
Ben de hemen çaprazında kapının kapatılmasını bekliyordum.
Taksici kapıyı açık bıraktığını fark edince araçtakilere bağırmayı bırakıp inen kadına saydırmaya başladı -ki öyle böyle değildi söyledikleri.
Kadınların Türkçe bildiklerini, dolayısıyla söylenenleri anladıklarını hiç sanmam.
Fakat iyi şeyler söylemediğini elbette biliyorlardır.
Taksici içeriden kolunu uzatıp kapıyı kapatınca, arkamda bekleyen araçlar olduğu için devam ettim.
Kavgayı anlamaya çalışırken plakayı almayı da akıl edemedim ama, otelin kamera kayıtlarında mutlaka vardır.
***
Hadi şimdi söyleyin;
Sebebi neydi bilmiyorum ama (ücret tartışması olma ihtimali yüksek) bu muameleyi gören turist bir daha Türkiye’ye gelir mi?
Kendinizi hep resmî şikâyet oranları ile savunuyorsunuz ya hani...
Bu hadise resmî kayıtlara geçti mi?
Şayet size ulaştıysa ne yaptınız?
Cevap verirseniz memnuniyetle sonucunu yazarım.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Dünya savaşına giderken CHP… 24 Kasım 2024 | 185 Okunma O teğmenler yedi defa reddedildi, yine de kılıcı çekti! 21 Kasım 2024 | 1.237 Okunma Bitmeyen uçak yalanları 17 Kasım 2024 | 469 Okunma Cumhur İttifakı çürük yumurta değil ki çatlasın! 14 Kasım 2024 | 1.422 Okunma Bu yapıyla Türkiye Yüzyılı nasıl olacak? 10 Kasım 2024 | 258 Okunma