PKK denen katiller sürüsü, 34 yıl
önce kundaktaki bir bebeğimizi kurşunlayarak yüzlerini
göstermişti.
O fotoğraf gözlerimizin önünden
hiç gitmedi.
Aradan geçen 34 yıl boyunca genç,
yaşlı, çocuk, bebek demeden binlerce sivil bu kirli ellerce
katledildi.
Son kurbanları ise astsubayımızın
11 aylık bebeği Mustafa Bedirhan ve eşi Nurcan Karakaya
oldu.
***
Yaşayarak öğrendik…
Katillerin amacı ve niyeti
belli…
Onları silahlandırıp üstümüze
salanların da…
Devletimiz ise bu defa, her
zamankinden daha kararlı…
Terör örgütüne ve sahiplerine
karşı amansız mücadele, her gün 24 saat aralıksız
sürüyor.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan,
dışarıdan gelen baskılara boyun eğmeden, terörün üstüne üstüne
gidiyor.
Fakat, görünen o ki, sadece
dağdaki teröristleri öldürmek yetmiyor…
***
Dağları temizleriz de,
şehirlerdeki terör destekçilerini ne yapacağız?
Asıl çözmemiz gereken mesele
bu…
Türkiye’de bebekleri bile gözünü
kırpmadan öldüren katillerin, Türkiye’deki siyasi partilerde,
medyada, üniversitelerde, STK’larda, hayatın hemen her alanında
savunucuları var.
Bunlar bir de yüzsüzce insan
haklarından, demokrasiden, barıştan bahsediyorlar.
Son örneğini, 24 Haziran
seçimlerini yorumlarken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu
verdi.
İsim vermeden, PKK terör
örgütünün siyasi kolu HDP’yi Meclis’e taşımakla
övündü.
Sonra n’oldu?
Meclis’e taşıdıkları iki
milletvekili, 15 yaşındaki Eren Bülbül’ün katili olan teröristin
cenazesine katıldı.
Sonra bir başkası, diğer
teröriste…
***
Kandil’in bir dediğini iki
etmeyen, teröre Meclis’te en güçlü desteği veren ana muhalefet
liderimiz, astsubayımızın bebeği ve eşinin katledilmesi sonrası dün
de açıklama yapmış.
Demiş ki; “Teröre,
terör örgütlerine, teröre destek verenlere hep birlikte karşı
çıkarsak bu belayı başımızdan atarız diye
düşünüyorum.”
Çok haklı…
Haydi gelin, Kılıçdaroğlu’nun
dediğini yapalım…
Mazlumları korumak, kanlarını
yerde bırakmamak için…
Kimsenin gözünün yaşına
bakmayalım.
*************
Fuller dememiş, o zaman
ben söylüyorum…
Bir hafta önceki yazımızda cemaat
tartışmasıyla ne yapılmak istendiğini, tarikatların durumunu ve
Ehl-i sünnet büyüklerinin doğrudan sapmamamız için çizdiği yolu
anlatmıştık.
Mesela demiştik ki;
Ezanın Türkçe
okunmasını bile kabullenmeyen bir millete, birileri
çıkıp yüce kitabımız Kur’ân-ı kerimin Türkçe tercümesini okutmaya
çalışıyor.
28 Şubatçıların yapamadığını,
Yaşar Nuri Öztürk’ten farkı olmayan, ancak konjonktür
gereği sureti haktan görünen din adamı
görünümlü sahtekârlar, topluma alıştıra alıştıra kabul ettirmeye
uğraşıyor.
“Kur’ân-ı kerimden kendi
aklı, düşüncesi ve bilgisi ile mana çıkaran
kâfirdir” Hadis-i şerifine rağmen, aklına esen
tercüme yazıyor.
Edille-i
Şeriyye dediğimiz, İslam’ın dört temel
esası Kitap (Kur’ân-ı
kerim), Sünnet (Peygamber efendimizin
bildirdiği sahih Hadis-i
şerifler), İcma’ (Eshab-ı Kiram’ın,
Tabiin ve Tebe-i tâbiinin söz birliği)
ve Kıyas (Ehl-i sünnet âlimlerinin
Kur’ân-ı kerim ve Hadis-i şeriflerden çıkardıkları hüküm)
unutturulup, Ehl-i sünnet din adamlarının
yazdığı hadis, fıkıh ve
tasavvuf kaynakları yerine, yeni yetme bozuk din
adamlarının kitapları yayılarak toplumumuz ilimden ve dinden
uzaklaştırılıyor.
Gerçekte FETÖ ve
Oktar gibi dini bozmaya yeltenen örgütlerden farkı
olmayan bu reformistler, bir de tarikatları ağzına dolayarak,
aslında Ehl-i sünnete saldırıyor.
Bunlar, tek parti CHP’sinin,
Menderes’ten sonra her 10 yılda bir darbe yapan din düşmanı
vesayetçilerin yarım bıraktığı işi tamamlamaya
çalışıyor.
Dün FETÖ ön plandaydı, şimdi CIA
ürünü mezhepsiz Vahhabi/Selefi zihniyeti
aynı ideal için çırpınıyor.
Ehl-i sünnet çizgisini belirleyen
dört hak mezhebin (Hanefi, Şafii, Hanbeli,
Maliki) dışına kim çıkıyorsa, bunlara
aldanmayın…
İki yüzlülüklerine sakın
kanmayın…
Bunların amaçları
ortak…
Bilinçli ya da farkında olmadan
hepsi İngiliz’e, Mason’a, CIA’ya hizmet ediyor.
***
Anlattığımız özetle
buydu…
Hüküm içeren ifadelerin hepsi,
Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları kitaplardan
alınmıştı.
Sadece, yazının girişindeki,
Fuller’e atıf bir cümleyi, dış politika konusunda uzman, değer
verdiğim bir yazarımızın makalesinden almıştım.
İçime sinmese de, emin olmak için
kaynağa bakma zamanım yoktu.
İnternette yaptığım araştırmada
onlarca makalede daha yer aldığını görünce girişe alıntı
yaptım.
Yayın sonrasında birkaç mail
geldi.
Okuyucularımdan bazıları,
Fuller’in İslamsız Dünya kitabında bu
ifadeye rastlamadıklarını ifade ediyordu.
Belki alıntı yaptığım yazarlar
kitap adını yanlış yazmıştır düşüncesiyle, bir hafta araştırma
yaptım.
Evet, okuyucularım
haklıydı.
Fuller’in, kendisine atfedilen
böyle bir cümlesi kitaplarından hiçbirinde yer
almıyordu.
O cümle şu; ABD’nin
dünya hâkimiyeti önündeki tek engel Sünni
Müslümanlardır.
Vahhabilerle ortak
çalışıyoruz, Şiileri kullanıyoruz.
Sünni iktidarın
yıkılması, Sünniliğin kalesi olan Türkiye’nin yıkılması ile
mümkündür.”
***
Birkaç yıldır onlarca makalede
yayınlanmış olsa da, bu yanlışı düzeltmek bize
kısmetmiş.
Ama şunu belirtmeden de
geçmeyeyim;
Fuller dememiş olsa bile, bu
cümlenin altına imzamı basarım.
Çünkü Vahhabiliği kuran
İngilizler, Şia’yı kuran Yahudilerdir. (İngiliz Casusu’nun
İtirafları kitabında geniş anlatılmaktadır.)
Bunların hamiliğini de bugün ABD
yürütmektedir.
Prens Selman’ın geçtiğimiz
aylarda yaptığı “Vahhabiliği bize ABD
dayattı” mealindeki cümlesini de hatırlatmak
isterim.
***
Buradan çıkan ders;
Demek ki CIA ajanı
Fuller’in bir lafı için bile mutlaka kaynağa bakmak,
emin olmak lazımmış.
Siz bir de Kur’ân-ı kerime kıt
bilgisiyle anlam vermeye kalkışan, bütün kaynaklarıyla ispatlı
Hadis-i şerifleri yalanlama cüreti gösteren ve din adına, hiçbir
kaynağa dayanmadan aklına göre ahkam kesenlerin hâlini düşünün
istedim.
(Not: Çok güvendiği aklı ile
FETÖ’nün sahtekârlığını anlamayıp yıllarca o örgüte hizmet eden,
Pensilvanya ile Erdoğan’ın arasında ara buluculuğa yeltenenlere de
yazının tamamını okumalarını tavsiye ederim.)