Öyle değil elbette…
Meselenin
ardında ‘büyük korkular’ var.
‘Bıldır yediğin hurmalar’
cinsinden…
Anlatayım…
***
24 Aralık 2018…
Yani yirmi gün kadar önce…
Sözcü, iç sayfalarda tetikçi bir
yazarı vasıtasıyla İhlas’ı hedef aldığında, patronları Ertuğrul
Akbay’ı aradım.
Aramanın sebebi elbette yazı
konusu etmek değildi.
Sadece dertleri neymiş,
öğrenmekti amacım…
Sağ olsun gayet kibar bir
diyalog geçti aramızda…
Rahmetli Enver Ağabey’le
geçmişte pek çok seyahatleri olduğunu, Yönetim Kurulu Başkanımız
Ahmet Mücahid Ören’i çok küçük yaşlarından itibaren tanıdığını ve
çok sevdiğini, asla onun zarar görmesini istemeyeceğini
anlattı.
İyi de…
Madem öyle, geçmişte farklı
amaçlarla FETÖ ve Aydın Doğan medya çetesinin temcit pilavı gibi
ısıtıp ısıtıp önümüze getirdiği ve hepsinin cevaplarının verildiği
bir meseleyi durduk yerde niye yazıyorlardı.
Onu da anlattı.
***
İkimizin arasında geçen özel bir
görüşmeyi buraya taşımak zorunda kaldığım için öncelikle
kendilerinden özür diliyorum.
Fakat, istismar ettikleri İhlas
Finans mudilerinin de, siz değerli okuyucularımızın da bunları
bilmeye hakkı var.
Nitekim Ertuğrul Bey de oğlu
hakkında Fehmi Koru ile yaptığı özel bir görüşmeyi gazetesinde
yazmıştı.
Bu yolu kendisi açtığı için
anlayışla karşılayacağını umuyorum.
***
Anladım ki, Sözcü’nün derdi,
gazetemizin yazarları Fuat Uğur ve Cem Küçük’ün FETÖ firarisi oğlu
Burak Akbay ile gazetesini TGRT Haber’de
yaptıkları Medya Kritik programında ve
gazetemizdeki yazılarında hedef almasıymış.
Dedim ki, “Ertuğrul
Bey! Bu adamlar savcıya gidip sizin lehinize sayılabilecek ifadeler
verdi.
Burak Akbay’ın doğrudan
FETÖ’cü olduğuna inanmadıklarına dair cümlelerini defalarca aynı
programda işittim.
Ancak 17/25 Aralık
sonrası sizi FETÖ’nün yayın organı gibi yayın yapmakla suçluyorlar
ki, bu da manşetlerinizle zaten ortada.”
***
Tepkisi; 80 yaşına gelmiş bir
baba olarak oğlundan ayrı kalmak ve gazetelerinin çok ciddi
suçlamalarla el konma aşamasına gelmiş olmasıydı.
Yani, kendilerine bir şey
söyleyenleri susturmaya yönelik son çırpınışlardı…
Bunun için seçtikleri yol
da “Gel kardeşim, Türk yargısına anlat haklı
olduğunu” diyenleri değil de, patronlarını hedefe
koyarak, bu isimleri susturmaktı.
Tıpkı Aydın Doğan’ın yaptığı
gibi…
***
Doğru bir yol izlemediklerini
söyledim, durdum.
İhlas Finans’ın, 28
Şubat çetesinin işbaşına getirdiği hükûmet ve iş birlikçisi
FETÖ’nün eliyle batırıldığını…
Bunu o dönem FETÖ
elebaşına en yakın isimlerin bile canlı yayınlarda
anlattıklarını…
Orada asıl mağdurun
İhlas Grubu ve elbette İhlas Finans mudileri
olduğunu…
Bu mağduriyetlerin
kasıtlı olarak oluşturulduğunu…
İhlas’ın tüm bu
mağduriyetine karşı, kâr-zarar ortaklığı sebebiyle ödeme
zorunluluğu olmadığı hâlde, mudilere borcunu dolar üzerinden
yapılandırdığını…
Hülasa, yazabilecekleri her
şeyin cevaplarının verildiğini, bugün İhlas’la ilgili ortaya
koyabilecekleri yeni hiçbir şeyin olmadığını, bu işten eninde
sonunda kendilerinin zararlı çıkacaklarını defaatle söyledim.
Aklı olana, İhlas’ı batırmak
için elinden geleni yapan Abdüllatif Şener’in bugün savrulduğu
nokta bile yeter ama, ne fayda…
***
Çünkü, geçmişte AK
Parti’yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ı yıkacaklarından çok emin
oldukları için FETÖ argümanlarını kullanma konusunda
o kadar fütursuzca açık vermişler ki…
Bunun getirdiği çaresizliği,
Ertuğrul Bey’in her cümlesinde hissettim.
Tek derdi
vardı; oğlum ve gazetem bu işten
yırtmalı…
İyi de biz hâkim değiliz, savcı
değiliz…
Bizden ne istiyorsunuz?
***
İstediği belliydi…
Bizimle ilgili hiçbir şey
yazmayacaklar, konuşmayacaklar.
Bunun üzerine Ertuğrul Bey’e,
Fuat Uğur ve Cem Küçük’ün kendi ekranımızda, bizim gazetemizi
eleştirdikleri bir video gönderdim.
Dedim ki; Bakın
Ertuğrul Bey… Çok rahatsız olduğunuz bu arkadaşlar bizim
ekranımızda, yazdıkları gazeteyi eleştiriyor ve biz buna müsamaha
gösteriyoruz.
Basın
özgürlüğünden bahsediyorsak, niye susturmaya
çalışıyorsunuz?
Üstelik bu adamlar her sabah
medya programı yapıyor…
İllaki konu, Sözcü’ye de
geliyor.
***
Üç beş günlük sessizlikten sonra
Sözcü yazarı Uğur Dündar’ın darbeci avukatı konusunu işleyen Fuat
Uğur’un yazılarından rahatsız olan Sözcü yönetimi, iç sayfaya yine
küçük bir İhlas Finans haberi sıkıştırıvermişti.
Kendilerince tehdit
ediyorlardı.
Kupürün ekran fotoğrafını çekip,
Ertuğrul Bey’e yolladım.
Biraz sonra telefonum
çaldı.
Arayan yine Ertuğrul
Akbay’dı.
“Sizinkiler dünkü
programda yine bize sataşmışlar. Uğur Dündar’ı da
yazmasınlar” demez mi?
“Ertuğrul Bey, o kadar
da değil. Aramızdaki hukuka binaen elimden geleni yaptım.
Kurumunuzla savaşmak istiyormuşuz gibi bir yayın istemediğimizi
söyleyebilirim ama, yazarınız hakkında olmaz. Bu da muhtemelen bu
meseleyle ilgili yaptığımız ve yapacağımız son konuşma
olacak” dedim.
Kendisi de “Evet, bu mesele ile
ilgili bu son görüşme. Ben gazetenin yöneticisi değilim. Zaten beni
dinlemiyorlar. Artık benim de yapabileceğim bir şey yok”
serzenişiyle telefonu kapattı.
Beyefendiler ertesi gün manşet
atmışlar; Sözcü İhlaszedeler Dosyasını Açıyor.
Ne yazmışlar diye baktım, aynı
zırva…
Geçmişte Zaman,
Bugün, Taraf gibi doğrudan FETÖ’nün yönettiği
gazetelerin yaptığı karalama kampanyaları ile bire bir aynı.
Hem ben FETÖ’cü değilim
diyeceksin, hem de başından sonuna kadar, hatta bugün bile FETÖ
eliyle yürütülen bir kampanyanın parçası olacaksın.
Tıpkı 17/25 Aralık’tan bu yana
hükûmete ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaptığınız gibi…
***
Bakın Ertuğrul Bey…
Buradan tekrar söylüyorum;
Allah uzun ömür versin, 80
yaşına basmış bir baba olarak çaresizliğinizi anlıyorum.
Fakat…
Eğer gazetecilik yapacaksanız,
buyurun İhlas Finans’ın nasıl ve neden batırıldığını…
Hem İhlas’ı, hem yüz binlerce
mudiyi mağdur eden o karanlık operasyonda kimlerin parmağı olduğunu
birlikte araştıralım.
Menfaatleriniz değil, hakikat
ise amacınız; çok sevdiğinizi söylediğiniz rahmetli Enver Ören
Ağabey’e kimlerin tezgâh kurduğunu…
Bulunan yabancı ortakların yine
aynı eller tarafından -Ali Babacan dönemi de dâhil- üç defa neden
engellendiğini…
FETÖ’den tutuklanan BDDK
avukatlarına, İhlas Finans’ı satın almak için gelen yabancı
yatırımcıları kim ya da kimlerin tehdit ettirdiğini ortaya
çıkaralım.
Var mısınız?
Biliyorum ki olmazsınız, çünkü
işinize gelmez.
Ama unutmayın, doğruların gücü,
er ya da geç hakikatleri ortaya dökecektir.
*******************
Üç kez ödeme teklif
edildi, reddetti
Sözcü’nün karalama kampanyasını
başlattığı günden bu yana manşetinden düşürmediği İhlaszedeler
Platformu Başkanı Fatma Şirin'i merak edip, İFK Tasfiye Kurulu’ndan
tanıdığım bir avukatı aradım.
Öyle şeyler anlattı ki, inanılır
gibi değil…
Tasfiye Kurulu, 43 bin 897 avro,
bin 293 dolar alacağı olan Fatma Şirin ile birkaç defa
görüşmüş.
Son görüşme de altı
yıl kadar önceymiş…
Agresif davranışlar
sergilediğini tespit ettikleri bu kadının problemini çözmek
istemişler.
Tam üç defa “Gel borcunu
kapatalım” denmiş…
Peki cevabı ne olmuş biliyor
musunuz;
“Hesapta görünen rakamın
üç katını
istiyorum.”
Yani hesabındaki para dövizde
olduğu için zararı olmadığı hâlde, her
defasında, “Masraflarım oldu. Üstelik paramın değeri
düştü. Hesapta görünen paranın üç katını
istiyorum” demiş ve uzlaşmaya yanaşmamış.
Fatma Şirin’in art niyetini
anlayan Tasfiye Kurulu avukatları, hâliyle ödeme yapmamış ve
irtibatı kesmiş.
İşte bu kadın, günlerdir
Sözcü’nün manşetinde…
Dahası var…
Fatma Şirin, şu ana kadar
Tasfiye Kurulu ve Yönetim Kurulu aleyhinde ceza ve hukuk olmak
üzere 8 dava açmış.
Bu davalardan 5’ini kaybetmiş,
üç dava hâlen sürüyor.
Ancak işin ilginç tarafı,
görünürde herhangi bir hukuki destek almıyor, duruşmalara kendi
giriyor.
Yani avukatı bile yok…
Peki, bu durum Fatma Şirin’i kim
yönlendiriyor sorusunu akıllara getirmez mi?
***
Tasfiye Kurulu, daha önceki
platform başkanı ile de ilginç şeyler yaşamış.
“Alacağım var” diyerek
partilerin, örgütlerin, STK’ların kapısını aşındıran, mudilere
eylem çağrısı yapan o kişinin İFK’da hesabı bile yokmuş.
Bu gibi durumlarla, daha önce de
karşılaşılmıştı.
Bizzat şahit olduklarımız da
var.
İFK’nın önünde eylem yapanlardan
bazıları Tasfiye Kurulu tarafından görüşmeye alınmış ve hesap
sahibi olmadıkları anlaşılmıştı.
Tabii o dönem FETÖ’nün Emniyet
ve yargıdaki gücünü biliyorsunuz…
Elbette bir de İFK’nın içine
sızdırılan FETÖ’cüler…
Ne yazık ki, bunların hiçbiri
resmî tutanaklarla kayıt altına alınmamış.
Tespit tutanakları olsaydı
görürdünüz, FETÖ işin içinde var mıymış, yok muymuş…