Memlekette ne yazık ki 'kadın' ile 'dram' kelimeleri eş anlamlı
hale geldi. Durum böyle olunca da yerli diziler, acı çeken
kadınların resmi geçidine sahne oluyor. Bunun için yapımcıları,
senaristleri suçlamanın bir anlamı yok.
Haber bültenlerine bakınca, akla başka konu gelmemesi gayet
doğal.
Bir kadın dramı hikayesi de cumartesi gecesi FOX ekranlarında
seyirci ile buluştu:
'Adı: Zehra'... Bu kez öykü Almanya'da başladı. Bağnaz ve despot
ailenin kızı, sevdiği ve hamile kaldığı genç yerine bir başka
adamla evlendirilince düğünden kaçtı.
Damat adayı ile ailesi kızın peşine düştü. Onu hamile bırakan
'Kadir'in ise başı başka kötü adamlarla beladaydı.
Sonunda aile, kızı buldu ve adı batasıca töre gereği onu infaz
etmeye koyuldu. Kız tesadüfen hayatta kaldı. Kurtulmak için de
yıllardır kayıp kızını arayan bir kadının çocuğu olduğunu iddia
etti.
Zengin kadın da nasıl olduysa öz kızını yanlış teşhis edip onu
koruması altına alarak İstanbul'a getirdi. Ama belli ki 'Zehra'
yağmurdan kaçarken doluya tutuldu. Çünkü ailenin saklamaya kalktığı
muazzam bir sırrı olduğu ve 'Zehra'yı da görünmezlik pelerini gibi
kullanmaya kalkacağı şimdiden belli oldu.
Dizinin ilk bölümünün bütün yükü, bu sütunlarda sıkça övgüyle
andığım genç oyuncu Zeynep Çamcı'nın sırtına yüklenmişti. O da
kendine güvenenleri ilk bölümde mahcup etmeyecek bir performans
ortaya koydu.
Ancak hikayede bazı mantık sekmelerine şahit oldum. Bu kadar
baskıcı bir ailede yetişen, evden dışarıya adımını bile atamayan,
yıllardır Frankfurt'ta yaşamasına rağmen Almanca bile öğrenememiş
genç kız, gebelik testi çubuğunu nasıl olur da yatak odasının orta
yerindeki çöp kutusunda bırakır?
Aile Almanya'daki otobanın orta yerinde ellerinde silahlarla kızı
dakikalar boyunca sürekli karşıdan karşıya geçirip bir otomobilin
ezmesini sağlamaya çalışırken, bir tek şikayet olmaz, bir tane
polis ekibi gelmez mi? O yollar ki, otomobilin camından dışarıya
kağıt mendil attığınızda b...