Geçen hafta aşı karşıtlığının hayatlarımızı nasıl tehdit
ettiğini, mücadele sürecini nasıl uzattığını, toplum bağışıklığına
erişme savaşını nasıl sekteye uğrattığını anlatmaya çalışan bir
yazı kaleme aldım. Sonunu da 'ironik' bir benzetmeyle noktaladım.
Tabii ki, onca lafı atlayıp sadece o son cümleyi cımbızlayarak
üzerime çullanacaklarını iyi biliyordum. Zaten bu kadar sivri, bu
kadar köşeli ve sert yazmamın sebebi, aşı karşıtlığı meselesini
gündeme taşımak, tartıştırmak ve bunun üzerinden bir sosyal
laboratuvar oluşturmaktı.
Çok şükür hedefime ulaştım. Yazım, bir 'turnusol kağıdı' etkisi
yarattı. Kim 'sıhhi' nedenlerle aşıya karşı çıkıyor, kim sadece
'siyasi' gözlükle konuya bakıyor, kim üzüm yemek istiyor, kim
bağcıyı dövmeye kararlı açık seçik ortaya çıktı.
Ben sadece 'bilimin' söylediğini tekrarladım. Bilim Kurulu'nun,
Sağlık Bakanı'nın, aklı selim doktorların söylediklerini
tekrarladım: "Koronavirüs tehdidine karşı şu andaki tek çaremiz aşı
olmaktır." Bunu yaparken de yazının etkisini artırmak, konuya daha
büyük tartışma platformu kazandırmak için "uzaktan iğne fırlatma"
benzetmesini yaptım. Teşbihte hata olmaz tabii ki. Eğer o cümleyi
yazmasaydım, aşı...