Bir türlü önleyemediğimiz trafik kazaları hariç, ben bu bayramı çok sevdim. Bir kere siyasiler dokuz gün boyunca birbirlerine hakaret etmedi, yaraların kabuklarını kaldırmadı. Hepimize 'Keşke her gün bayram olsa' dedirttiler. Belli ki kısır siyasi çekişmelerden onlar da yorulmuşlardı.
Beni asıl mutlu eden ise müthiş bayram hareketliliğiydi. Dile kolay, tam 30 milyon insanımız bayram münasebetiyle yer değiştirdi. Özellikle kıyı kasabalarında büyük bir turizm hareketliliği yaşandı, esnafın yüzü güldü. Hatta Çeşme'nin belediye başkanı "Yeter artık gelmeyin, ağzımıza kadar dolduk" deyip imdat çığlığı bile attı. Bu durum en çok ekonomik dalgalanmaları fırsat bilip 'Battık, bittik, ölüyoruz' diye nara atanlara kapak olmuştur diye düşünüyorum. Dibe vuran bir ekonomide bu denli büyük bir tatil dinamizmi olabilir mi? Demek ki ne yapıp edip kendi yağımızda kavrulmayı öğrenmişiz bir şekilde. Yoksa herkes evinde otururdu, değil mi...
Bir de iki bayram hayırseveri vardı ki, bana 'İnsanlık ölmemiş işte' dedirtti. İlki, Yalova'da ortaya çıktı. Daha doğrusu kendisi saklandı da, iyiliği ortaya çıktı. Arife günü, topladığı ikinci el giysileri bir güzel yıkayıp ütüledikten sonra bir okulun bahçe duvarına astı. Üzerine de 'İhtiyacı olan alsın' yazılı notlar bıraktı. Öyle ya, bayram kıyafeti ille de yeni olmak zorunda değildir. Ama mutlaka temiz ve ütülü olmalı. Kim bilir bu hayır, sırf bayramda giyecek kıyafeti olmadığı için eve hapsolacağını düşünen kaç garibanın yüzünü güldürmüştür.
İkinci hayırseverin adresi ise Bodrum'du. Adını saklayan ünlü bir işadamı, kocaman yatıyla Bodrum koylarından birine demirledi. Sonra halk plajının ortasında lahmacun, mısır ve dondurma arabaları belirdi. Yiyecekler bütün halka ücretsiz dağıtıldı. Bin lahmacun, 15 dakikada tüketildi.
İşadamı, hem hayır işleyip dua aldı, hem de Bodrum beach'lerinde iki lahmacun ile bir ayrana 450 lira fiyat biçenlere adeta insanlık dersi verdi.
Bir iyi haber de bayram süresince bulunduğum Altınoluk...