Küçük çocuklara taciz haberlerine artık neredeyse her gün
rastlar olduk. En büyük korkum; bu vahşetin sıradanlaşması,
kanıksanması, 'istatistik' haline gelmesi. Oysa bu eylemin bir
çocuk ruhunda açtığı yaranın 'farkında' olmamız lazım.
Oyuncu Yeşim Ceren Bozoğlu, yüzlerce kampanyanın
gerçekleştiremediği bu farkındalığı, bir sosyal medya paylaşımıyla
gerçekleştirdi.
Belki başka yerlerde okumuş olabilirsiniz. Olsun, hikayesini bir
kez de bu köşede okuyun. Bozoğlu'nun kilo verip 'güzelleşmesinin'
aslında nasıl dramatik bir gerekçesi olduğunu defalarca okuyup
sindirmemiz lazım çünkü... Belki o zaman 'tacizin' ne demek
olduğunu anlayabiliriz. İşte o 'ibretlik' paylaşım:
"Fotoğrafta ne görüyorsunuz?
Güzel bir kadın mı?
Havalı bir elbise mi? Güzel saçlar ve makyaj mı? Benim için
bunların ötesinde bir anlamı var bu fotoğrafın.
Müsaadenizle anlatayım:
Yaralı çirkin ördek yavrusunun, sağlıklı ve güçlü bir kuğuya
dönüşme hikayesi bu fotoğraf; benim hiç anlatmadığım hikayem...
Çocukluk döneminde, çok küçük yaşta cinsel tacize uğrayan kız
çocuğu çok ağlar.
Çok korkmuştur. Başına gelenin ne olduğunu tam bilemese de, bir
şeylerin çok yanlış olduğunun ve büyük bir tehlikeden sağ
çıktığının farkındadır... 6 yaşındadır.
Başına gelen olayın bir şekilde, anne olmak ve bebek sahibi olmakla
alakalı olduğunu da bilir. Ailesindeki ve çevresindeki herkes ona
böyle bir şeyin, onun yaşında olmasının mümkün olmadığını
söylemesine rağmen ikna olmaz.
Üç sene boyunca her gece ağlayarak dua eder, 'Allah'ım ne olur
lütfen bebeğim olmasın, ben daha kendim bebeğim, çok küçüğüm, ne
olur Allah'ım ne olur bebeğim olmasın...' diye. Başına gelenleri
kendi suçu zanneder.
Öyle ya, o kötü bir kız olmasa, bunlar neden onun başına gelmiş
olabilir ki?
Dehşet ve kabus dolu üç yılın ardından, farkında olmadan bir karar
verir: 'Kız çocuğu' olmak tehlikelidir, kızların başına, kız
oldukları için kötü şeyler gelebilir, 'erkek çocuklar' ise ona
göre, daha güçlüdür. Ağabeyleri gibi...
Yavaş yavaş eteklerden ziyade ağabeylerinin pantolonlarını giymeye
başlar.
Onları taklit eder, onlar gibi güçlü olmak ister...
Büyüdükçe farkında olmaksızın erkeksi davranışla ve güçle kendini
koruyabildiğini görür. Kadınsı olan her şeyi küçümser. Saç, makyaj,
güzellik onun için hava cıvadır.
O; beyni, yetenekleri ve karakteriyle sevilmek ve saygı görmek
ister.
Yıllar yılları kovalarken o içindeki küçük yaralı kız çocuğunu ve
narin kadını bir kafese kapatır, üstlerine duvarlar örer. Seslerini
duymamak için de zihninde şahane bahaneler üretir. Ta ki atılan bir
şevkat tokadı ile kalbindeki ve içindeki tüm duvarlar parçalanana
kadar...
Bu hikayeyi konuşabilmem çok uzun zamanımı aldı. Çok uzun yıllar o
acıyı yok saydım... Sonra yavaş yavaş içtenlikle yapılan her kadın
sohbetinde yalnız olmadığımı gördüm. Çocuk yaşta tacize uğrayan
birçok kız kardeşim (devamı yorum olarak aşağıda) benzer
stratejiler geliştirmiş hayatta kalmak ve başa çıkabilmek için.
Benim için kendi içimdeki hapishaneden o küçük kızı ve o zarif
kadını kurtarma operasyonum; hayatın karşısındaki
incinebilirliğimi, savunmasızlığımı kabul ederek başladı. Acıyı
kabul ettiğimde ve direnmekten vazgeçtiğimde içimde başka bir güç
buldum. Stratejiyle, akıl veya yetenekle elde ettiğim güce hiç
benzemiyordu ama bu güç... Kaynağı zeka değil kalpti çünkü...
Artık kadın olmaya hakkım var. Artık 'güzel' bir kadın olmaya da
hakkım var. Artık içimdeki küçük kız çocuğunu avutabilir ve onu
koruyabilirim. Çünkü artık -şükürler olsun ki- asıl gücüm aklımdan
değil, kalbimden geliyor...
Güzel kız kardeşim, canım hemşirem; acını kabul et ve içinden geç o
cehennemin, bil ki senin suçun değildi, bil ki sana o şiddeti
yaşatandan çok çok daha güçlüsün, devam edebildiğin ve hayatta
kaldığın için. Ve bil ki en büyük acın, en güzel en büyük gücün
olabilir.
Eğer istersen...
Kalbi kanamış bütün kız çocuklarının gözlerinden öperim..."