O tarihlerde neredeyse her hafta büyük kentlerden birinde bombalar patlar, onlarca insan parça parça olurdu. Sınır karakollarımız saldırıya uğrar, yollara döşenen kalleş pusularla neredeyse her gün birkaç Mehmet'imiz şehit düşerdi.
'Nasıl önlem alınmaz, nasıl istihbarat yapılmaz?' diye kafayı yer dururduk. Meğer polisi, askeri, istihbaratı etkisiz hale getiren, elini kolunu bağlayan, ülkeyi düşmana peşkeş çekmek için kolları sıvamış bir ihanet şebekesi yüzünden oluyormuş bütün bunlar.
15 Temmuz'dan sonra vücuda irin pompalayan damarlar bir bir kesilip atılınca, yeniden 'güvenli' bir ülke haline geldik. Büyük kentlerimizde huzur, sınırlarımızda güven sağlandı. Bir dönem adeta garnizonuna hapsedilen asker, gidip hainleri inlerinde imha etmeye başladı. Polis, büyük kentlerdeki yapılanmaları bir bir ortadan kaldırdı. En büyük hamle ise Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan geldi. MİT'e yurt dışında operasyon yapma yetkisinin verilmesinden sonra 'paket servis' başladı. Hainler birer birer inlerinde paketlenip Türkiye'ye getirildi.
Suriye'nin Lazkiye kentindeki son operasyon ise tek kelime ile muazzamdı. Esad'ın kalesi olarak görülen, Rus donanmasının radarları ve erken uyarı uçaklarıyla sürekli izlenen, Suriye istihbarat örgütü Muhaberat'ın kuş uçurtmadığı bu kentte, Reyhanlı saldırısının faili terörist Yusuf Nazik'i paketleyip yurda getirme başarısını gösterdi teşkilatımız.
Bu, sadece stratejik bir operasyon değildi.
Türkiye'nin ne denli güçlü bir ülke olduğunu dünyaya gösterdi. Aynı zamanda kendimize güvenimizi tekrar sağlayan bir doping etkisi yarattı.
Sinemacılarımız, dizi yapımcılarımız henüz farkında değiller ama üretimleri için Türkiye'den daha verimli ve ilham verici bir coğrafya daha yok. (Lazkiye operasyonuyla ilgili öyle müthiş ayrıntılar duydum ki; aklım, dimağım durdu) İsrailliler, kıra döke yaptıkları Münih Olimpiyatları baskınını filmlerle, dizilerle bize ezberlettiler. Entebbe baskını bile defalarca film oldu. Nazilerin ölüm meleği Dr. Mengele'nin Brezilya'da ele geçirilme çabalarını bile bize filmleriyle, belgeselleriyle ezberlettiler.
İngiltere'de iki metro istasyonuna yapılan bombalı saldırı bile, aslında 'Büyük Britanya'nın nasıl aymazlık içinde olduğunu göstermesine' rağmen, Londra'da iki tiyatro oyunu ve bir diziye konu oldu.
Gerçek kahraman bulamayan Amerikalılar yıllarca bizi 'Superman', 'Spiderman', 'Kaptan America' gibi 'hayali' kahramanlara inandırdılar.
Biz ise gerçek kahramanımız Ömer Halisdemir'i, ne yazık ki okul tanıtımlarına konu mankeni yaptık.
İki yıldır bu köşede bas bas bağırıyorum. "'15 Temmuz filmi çekmek, sadece ticaret düşünen sinemacılara terk edilemeyecek kadar önemli bir memleket meselesidir.
Hükümet destekli, akil adamlardan ve sinema sektörünün ileri gelenlerinden oluşan bir kurul tarafından milli proje hassasiyetiyle temelleri atılmalı ve yürütülmelidir' diyorum ama ne yazık ki tık' yok. Olsun, doğru bildiğim yolda haykırmaktan vazgeçecek değilim. Şimdi sesimi daha da yükseltiyorum:
'Lazkiye'yi film yapmayan utansın...'