Benim jenerasyonum çok şanssız. Artık buna iyice inandım. Hayata
gözlerimi açtığım tarihten kısa süre sonra dünya, ABD Başkanı
Kennedy'ye yapılan suikastla sarsıldı. Ülkem ise 1960 ihtilalinin
artçı sarsıntılarını yaşıyordu. Sonra 12 Mart 1971 muhtırasını da
görüp, yaşadım. 1974'de savaşın ne olduğunu Kıbrıs Barış Harekatı
ile anladım. Devam eden yıllarda terörle tanıştım. ASALA denilen
bir örgüt, diplomatlarımızı öldürüyordu. Sonra terörün diğer
maskeli yüzleriyle tanıştım. DHKP-C ve PKK adında yeni şeytanlar
musallat olmuştu ülkeme. Sağ-sol çatışması adı altında her gün
30-40 kişi öldürülüyor, köyler, mezralar PKK tarafından basılıp,
bebekler kurşunlanıyordu. Aynı zamanda Kahramanmaraş'ta Aleviler
katlediliyordu. Sonunda 12 Eylül 1980 darbesini de gördü bu
gözler.
1999 yılında Marmara Depremi'ni yaşadım. Yeşilköy'deki dairem
oturulamaz hale geldi. 2001 yılında uluslararası terörün en
kahredici görüntüsü, 11 Eylül saldırısıyla gözlerimin önüne
serildi. 15 Temmuz 2016'da darbe girişimlerinin en sinsi, en
acımasız örneğine tanık oldum. Ardından pandemi kelimesi ile
tanıştım. Maskesiz nefes alamaz olduk. Evlerimize hapsolduk.
Hastalandık, öldük, iğne üstüne iğne...