Yazıyı, İzlanda hezimetinin hemen ardından yazdım. Ama hafta sonu sayfalarımız iki gün önceden hazırlandığı ve pazartesi günü de yazı günüm olmadığı için size ulaşması bugünü buldu. Eminim, pek çok yazardan bu konuda farklı yorumlar okumuşsunuzdur. Ama rötarlı da olsa, ben de içimi dökmek istedim.
Sinirimi bozan, ortaya konulan kişiliksiz futboldan ziyade; üç
maç için getirilen Rumen teknik direktör Mirceau Lucescu'nun yedek
kulübesinde değil de 'tribünde' olmasıydı. Çünkü sinirlerine hakim
olamadığı için bir önceki maçta fairplay'e muhalif hareketlerde
bulunmuş, FIFA da cezayı basmıştı. Yahu Luce denen muhterem, zaten
sana sadece üç maç için ihtiyacımız vardı. Afranı tafranı kendine
saklayıp sinirlerine hakim olsana... Genç futbolcular, kendini bile
kontrol etmekte zorlanan bir hocadan ne öğrenebilirler, ona nasıl
güven ve saygı duyabilirler ki!
Peki onurlar ayaklar altına alınarak affedilip Milli Takım'a
yeniden çağırılan Arda Turan ve Emre Belözoğlu'na ne demeli?
Varlığınız ile yokluğunuz arasında ne fark vardı söyler misiniz?
Gazeteci dövmenin cezasının 'sadece bir maç olduğunu' bize öğreten
'Arda affı', aslında 'çaresizliğin' bir ifadesiydi. Tıpkı "Burası
Çavuşesku'nun Romanya'sı gibi olmuş" deme gafletinde bulunan
Lucescu'nun Milli Takım'ın başına getirilmesinin 'acizlik' olması
gibi...