Size de aynısı oluyor mu?
Tam bir hikaye beni sarıp sarmalamışken, tam da televizyon eleştirmeni şapkamı gardıroba asıp senaryonun içinde kaybolmuşken, bir sahne geliyor ve beni kabaca dürterek uyandırıyor.
Ondan sonra da sabaha karşı uykusu kaçmış kredi borçlusu gibi bir daha huzur bulamıyorum.
Bu durumu geçen hafta üç ayrı dizide yaşadım. Star'ın iddialı dizisi Anne'de;
Melek'in gerçek annesi Şule, gazete binasına girip haber merkezine, hatta muhabirin odasına sorgusuz sualsiz dalıveriyordu.
Mesai arkadaşlarına aradığı gazetecinin nerede olduğunu soruyor, odasındaki notu çalıp Melek'in kaldığı oteli buluyordu.
İyi de artık en küçük kasaba gazetesinde bile bir danışma standı, ön büro görevlisi filan var. Öyle aklına esen, yukarılara çıkıp oda oda dolaşamıyor. Aşağıdaki görevliye kimi aradığınızı söylüyorsunuz, onlar yukarıya telefonla ulaşıyor, misafiri haber veriyor, müsait olup olmadığınızı soruyor, izin alınırsa ziyaretçiyi ilgili kişiye yönlendiriyorlar. Hele gazete gibi kritik öneme sahip stratejik mekanlar güvenliği iki katına çıkarıp ziyaretçi kartı, kimlik verme zorunluluğu v.s. gibi uygulamalara gidiyor. Şule'nin bir gazete binasındaki 'Ben bi arkadaşa bakıp çıkıcam' tavrı, beni o anda 'gerçek dünyaya' geri getiriverdi.
İkinci 'ayılma' vakasını Kanal D'nin Babam ve Ailesi dizisinde yaşadım. Yaşlı kadın, hapishanede mahkumla görüşüyor. Cezaevi dilinde 'kapalı görüşme' denilen yöntem uygulanıyor. Yani tutuklu ya da mahkum duvarın bir yanında, ziyaretçi diğer yanında, arada kalın bir cam, elde dahili telefonlar var. Ama kadın başlıyor bütün sırlarını sayıp dökmeye.
"Sen onu öldür, bana yeter" filan diyor. İyi de, cezaevindeki kapalı görüşmeler, cezaevi yönetimi tarafından dinlenir ve kaydedilir.