Bu hafta 'Eşkıya' bittiğinde, dört metrelik sandalla lodosta Büyükada'dan Bostancı'ya güç bela çıkmış gibiydim. Öyle bir bölümdü ki; seyirciyi deniz değil, adeta senaryo tuttu. Hangisi gerçek, hangisi rüya, neresi kurmaca, neresi entrika, kim ölü, kim sağ bir türlü bilemedik.
Önce evin en küçüğü 'Ömer'in, trafik kazasında bir adamın ölümüne sebep olmasıyla sarsıldık. Yerine, evin kapıkulu 'Adnan' girdi hapse tabii ki. 'Hızır', bir taraftan da kendisini yeniden masaya döndürmek için kızını öldüren istihbaratın başındaki 'Nevzat'ı cezalandırmanın planlarını yapıyordu.
'Nevzat', kendisine sözde başarısız bir suikast planlayan 'Hızır'ı ve adamlarını silah zoruyla masanın kurulduğu mekandan aldı. Seyirci, 'Hızır' ve arkadaşlarının artık içeride çürüyeceğini düşünürken, minibüsün içindeki tim üyeleri maskelerini çıkardı. Hepsi 'Hızır'ın takımıydı ve aslında 'alınan' 'Nevzat'tı. 'Hızır', onun ölüm fermanını imzalamadan önce müthiş bir laf etti:
"Biz devleti baba biliriz.