Memlekette kadın olmak zor. Çalışma hayatında öteleniyorlar,
tacize, tecavüze uğruyorlar, şiddet görüyorlar ve sözde namus
belasına acımasızca öldürülüyorlar. Ama bu memleketin en zor
günlerinde içine düştüğümüz zorlukları aşmak için onların
eteklerine sarılıyoruz. İstiklal Savaşı'nda kundaktaki bebelerini
sırtlarına vurup, kağnı iterek cepheye top mermisi taşıyorlar. Kimi
gün Kara Fatma (Erzurumlu Fatma Seher) oluyorlar, kimi gün Halide
Onbaşı (Halide Edip Adıvar)...
15 Temmuz'da uçaklar göğü delerken, mahalleliyi sürdüğü kamyonun
kasasına atıp kalleş FETÖ'nün üzerine yürüyen de bir bacımız
(Şerife Boz) değil miydi?
İki gündür iki kadını avuçlarım patlarcasına alkışlıyorum.
Biri, yüzmede Avrupa şampiyonluğunu salisenin üçte biri farkla
rakibine kaptırıp, Avrupa ikincisi olan sevgili Sümeyye Boyacı...
Diğeri 20 yaşında üç kez kanseri alt eden, bu uğurda bir bacağın
yitiren, şimdilerde düşmanının dördüncü saldırısına karşı 'şanlı'
bir direnişe kalkışan Neslican Tay...
Sümeyye'nin rakibinin kolları vardı. Neslican'ın rakibinin acımasız
pençeleri...
Ama yılmadılar. Sümeyye'yi yüzerken havuzun altındaki kameradan
izledim.
Bir deniz kızı gibiydi...
Neslican'ın protez bacağıyla çektirdiği şortlu fotoğrafına
baktım.
Manken gibiydi...
Öyle güzeldiler ki...
Eksik gibi görünen organlarının yerine taktıkları kocaman
yürekleriyle hepimize cesaret aşıladılar. Özellikle de
Diyarbakır'da evlatlarını geri almak için direnen acılı
annelere...
Kahramanlık; acı, zulüm ve esaretten doğar. Unutanlara bir kez daha
hatırlatayım:
Bu memleketin kadınlarını hafife alan, hayatının hatasını
yapar...