Nasıl başlık ama? Magazin literatüründe 'olta başlık' denilen türden. Sakın sizleri balık yerine filan koyduğumu sanmayın. Ama yazacağım şeyin tam da karşılığı bu, ne yapayım...
Hülya Avşar geçenlerde bir mekan çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Gazeteciler, her zaman şık ve bakımlı gördükleri Avşar'ın salaş halini sorunca, yıllardır gazetecilerin karşısında 'özgüven anıtı' gibi dikilen ama uygulamada zaman zaman 'patavatsızlık' sınırlarını zorlamakla eleştirilen Avşar, her zamanki samimiyetiyle konuştu.
Kendi kullandığı avuç içi kamerasıyla hayatını anlattığı 'Selfie' filmine değinerek, "İnsanlar beni bu filmde sabah yataktan kalktığım halimle ya da duştan çıkmış halde görecekler.
Şimdiden alışsınlar diye böyle dolaşıyorum" dedi.
Bu sözler beni tam 30 yıl öncesine götürdü. Güneş gazetesinin Ekran ilavesi için Hülya Avşar ile evinde röportaj yapmaya gidecektim. O zamanlar tıfıl muhabirim. Spor servisinden magazine geçiş yapmışım. İlk ciddi röportajlarımdan birini Hülya Avşar gibi son derece popüler biriyle yapacağım. Bende bir heyecan ki, sormayın.
Hatırlıyorum, gidip kendime yeni ceket-pantolon almış, iki saat kuaförde kalmıştım. İki dirhem bir çekirdek giyinip süslendikten sonra Avşarlar'ın kapısını çaldım.
Kapıyı bir yardımcı kadın açtı. Sonra Hülya'nın merhum annesi Emral Hanımefendi beni salona aldı, "Hülya Hanım hazırlanıyor, birazdan gelecek" dedi. Bir çay içimi sürenin ardından Hülya, salon kapısında belirdi. Üzerinde (hiç unutmuyorum) beyaz renkli, cep kısımlarında pembe gül desenleri bulunan bir bornoz, kafasına sarılmış beyaz bir havluyla geçip karşıma oturdu.