Onu Müge Anlı'nın programında yer alan son görüntüleri ile
tanımıştık. Mavi elbisesiyle köy yolunda neşe içinde yürüyordu.
Akrabalarından biri "Nereye gidiyon bakiim kız?" diyordu... Adı
Leyla idi, 4 yaşındaydı, Ağrılıydı... 18 gün sonra cesedini
buldular.
Kaçırılıp aç bırakılarak öldürülmüştü.
Aile mensuplarının da aralarında bulunduğu yedi şüpheli
yargılanırken, Leyla'nın anne-babasının şoke edici kararını duyduk.
Aile, şikayetini geri almıştı...
Herkesin aklına aynı ihtimal geldi.
'Kan parası' almış olmalıydılar.
Yoksa durup dururken minicik evlatlarını katledenleri niye affetmiş
olabilirlerdi ki?
Kan parası... İçinde bulunduğumuz coğrafyanın en iğrenç, en
insanlık dışı adetlerinden biri... Siz bir cana kıyacaksınız, sonra
ailesi o cana bir fiyat biçecek. Ödeyip kurtulacaksınız. Peki o
'kurtulduğunuz' nedir? Dört duvar arasında geçecek cezaevi yılları
mı? Altında ezileceğiniz vicdani sorumluluk mu? Peki 4 yaşındaki
güzeller güzeli bir minik kızın canı kaç para eder? O son gülüşün
banknot olarak bir karşılığı var mıdır? Hangi darphane böyle bir
para basmaya muktedirdir? Hadi Leyla'ya bir bedel biçip bu
dünyadaki sorumluluklarınızdan kurtuldunuz diyelim. Peki ya bu
dünyanın bir de öte yanı yok mu? Kızının hayatına bedel biçeni, o
bedeli ödeyeni Allah katında yargılanmaktan kurtaracak -haşa- bir
para var mı?
Buraya kadar yazdıklarım tamamen bir faraziye...
Belki de küçük Leyla konusunda 'kan parası' söz konusu bile
olmamıştır. O anne-baba, aniden erenler arasına karışıp birdenbire
affedici bir ruha sahip olmuşlardır, kim bilir! Benim bunlara
yazmamın sebebi, bundan sonra "Nasılsa kan parası diye bir adet
var" deyip cana kast edeceklere...
Hatırlatırım: Ölüm de var...