Bana göre politika, insanları dille etkileme sanatıdır. Bizim
ülkemizin insanı ise parti programlarından, stratejilerinden,
icraatlarından daha ziyade, o partinin başındaki lidere bakarak
tercihini kullanır.
Lider odaklı bu coğrafyada, politikacı 'iyi konuşabildiği' sürece
varlığını sürdürebilir.
Bu nedenle liderlerin referandum süreci boyunca televizyonda
yaptıkları konuşmaları pür dikkat izliyorum.
Gördüğüm net gerçek şu:
Kimse, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eline su dökmek şöyle
dursun, yanına bile yaklaşamıyor.
Erdoğan'ın önemli bir televizyon sırrı var. Hiçbir şeyi programın
doğal akışına bırakmıyor.
Daha ilk dakikadan dümeni eline alıyor ve karşısındaki moderatör ya
da gazeteci ne kadar usta olursa olsun, hakimiyeti bir an olsun
elinden bırakmıyor. Söyleyeceklerini de öyle diğerleri gibi
eveleyip gevelemeden, tereddüde mahal bırakmadan ve halkın
anlayabileceği şekilde 'kestirmeden' söylüyor. İmam Hatip'ten
edindiği hitabet yeteneğini, Kuran okuma becerisine bağlı ses
kontrolü ve tonlama yeteneğiyle birleştirince, ortaya neredeyse
kusursuz bir hatip çıkıyor.