Bu yazıyı cuma sabahı kaleme alıyorum. Henüz Beşiktaş ile
Fenerbahçe arasındaki kupa derbisini analiz eden spor yorumlarının
tümünü okuma fırsatı bulamadım. Eminim, iki takım oyuncularından
Alper, Quaresma ve Volkan'ın gördüğü kırmızı kartları analiz
etmişlerdir. Ama izninizle ben de kendi görüşümü anlatmak, hatta
isyanımı çığlığa dönüştürmek istiyorum.
Vodafone Park'ın tribünlerinde çocuklar da vardı. Babalarının,
annelerinin kucağında, buz gibi havada tir tir titreyerek maçı
izleyen çocuklar... İçlerindeki futbol aşkı nedeniyle evlerinin
sıcak ortamını değil, buz gibi tribünleri tercih eden futbol aşığı
minikler... Şimdi 'sadece sorumsuzlukları ve şımarıklıkları
yüzünden' oyundan atılan o futbolculara soruyorum: Sizi izlemeye
gelen, hatta sizleri kendisine idol seçen o miniklerden hiç
utanmadınız mı? Alper Potuk, daha maçın ilk dakikasından itibaren
gergindi.
Maça değil, sanki sokak dövüşüne gelmiş gibiydi. Sarı kartı varken
kabadayılık yapmaya devam etti.
Rakibini itti ve oyundan atıldı. 3-1'lik lig maçının yıldızı
Quaresma oyuna ikinci yarıda girdi, dakikalar sonra bir ucuz
kabadayılık gösterisi de ondan geldi.
Hakem tereddütsüz kırmızı kartını gösterdi. Peki ya yılların
tecrübeli futbolcusu Volkan Demirel'e ne demeli? Zaten bir sarı
kartı vardı. Ama her tartışmanın orta yerindeydi.
Kalesini terk edip kavgaların ortasına dalıyordu. Hatta bir
seferinde teknik direktörü Aykut Kocaman sahaya dalıp onu kalesine
doğru sürüklemek zorunda kaldı. Ama o adeta kendisini atması için
hakem Fırat Aydınus'a yalvarır gibiydi...
Sonunda istediğini(!) aldı, oyun dışı kaldı...
Futbolcu kardeşlerim kusura bakmasın ama bu memlekette milyoner
olmanın en kolay yolu, futbolcu olmak.
Haftada 60 saat çalışıp bin 300 lira asgari ücret alanların
bulunduğu bu ülkede günde dört saat antrenman yapıp haftada bir-iki
maça çıkıp milyon dolarları cebinize indiriyorsunuz.
Ama sizi izlemek için tribünde tir tir titreyen 8 yaşındaki çocuğa
karşı yüreğinizde bir 'sorumluluk kırıntısı' bile
barındırmıyorsunuz.
Yazıklar olsun!