Neredesin NATO, neredesin Birleşmiş Milletler, neredesin Avrupa
Parlamentosu?
NATO antlaşmasının bir numaralı maddesi: 'Üye ülkelerin herhangi
birine yapılacak saldırı, üye ülkelerden her birine yapılmış
sayılacak ve karşılık görecektir." Yok ya? Öyle mi gerçekten? 40
yıldır bu ülkenin doğu ve güneydoğu sınırlarından sızan
teröristler, masum insanlarımıza kan kusturuyor.
Meydanları, tren garlarını bombalıyor.
Olmadı sınır ötesinden havan topuyla, füzeyle saldırıp 9 aylık
bebeleri hayattan kopartıyor. Ama onlar ne yapıyorlar?
Hiçbir şey...
NATO kafa, NATO mermer...
Ya Birleşmiş Milletler'e ne demeli? Sözde dünyaya barış getirmek,
uluslararası anlaşmazlıkları evrensel hukuk yoluyla, barış içinde
çözmek için kuruldu. Peki ya Türkiye neredeyse yarım yüzyıldır
terör belasıyla boğuşurken, teröre 40 bin kurban verirken dilinizi,
vicdanınızı mı yuttunuz?
Allah'tan, "Dünya 5'ten büyüktür" diyen bir lider çıktı da, 'kralın
nasıl çıplak dolaştığını' herkes gördü.
Avrupa Parlamentosu da sözde Avrupa milletlerinin ortak meclisi,
öyle mi? Ağzını sadece Türkiye'ye sözde ayar vermek için açan bu
parlamentodan zaten bir şey beklemiyorduk.
Katledilen sivil vatandaşlarımız için sus pus olacaklarını da
biliyorduk. Ama en azından, Barış Pınarı Harekatı sırasında keskin
nişancılar tarafından kurşun yağmuruna tutulan, otellerine havan
topu fırlatılan gazeteciler için ağızlarını açabilselerdi. Sanırım,
enerjilerini her zaman olduğu gibi gazetecilik kisvesi altında
vatan hainliğine soyunanları savunmak için saklıyorlar.
Barış Pınarı Harekatı bir kez daha gösterdi ki, NATO bugüne kadar
dünya üzerinde hiçbir savaşı, çatışmayı önlememiştir, önleyemez.
Birleşmiş Milletler sadece iri kıyım devletlerin menfaatlerini
korumak için vardır. Avrupa Parlamentosu ise yalnızca 'ukalalık'
yapar, mazlumlara üstten bakar. Yani üç maymundurlar.
Biri görmez, diğeri duymaz, öteki konuşmaz...
Çok yaşa Salih Nayman!
Harekatta, şanlı ordumuz gibi televizyon kanallarımız da son derece
başarılı bir sınav verdi. Ana haber bültenleri, sınır boylarında,
yoğun ateş tehdidi altında verildi. Ana haber sunucuları çelik
yelek giyerek haberleri sunmak zorunda kaldılar.
Hatta Habertürk ekibi canlı yayın sırasında keskin nişancıların
hedefi olmaktan son anda kurtuldu. Gazetecilerin kaldığı otel havan
toplarının hedefi oldu.
Bu arada daha önceki operasyonlarda Mehmetçik'in canını tehlikeye
düşürecek görüntü, haber ve konum bilgilerinin servis edilmesini bu
köşede sık sık eleştirmiştim. Bu kez çok daha dikkatli ve özenli
bir habercilik politikası izlendi.
A Haber sunucusu sevgili Salih Nayman da o toz toprak arasında
Akçakale'deki 'sahra stüdyosundan' haberleri sunarken hapşırığına
engel olamadı.
Çok yaşa Salih... Bu 'Çok yaşa', bölgede cansiperane çalışan tüm
haber neferleri için...
En acı tablo
Gaf'let kürsüsü
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın "Barış Pınarı'ndan akan su
değil, kandır" şeklindeki mesnetsiz sözleri, 1974'te Beşparmak
dağlarında şehit düşen Mehmetçiklerin kemiklerini sızlatacak
cinstendi.
Zap'tiye
İsteseler her yeri dümdüz edip iki saatte 30 kilometre derinliğe
kadar inebilirlerdi. Ama onlar siviller ölmesin diye göğüslerini
kalleş kurşunlara siper ettiler. Herkes dünyanın en merhametli
askeri Mehmetçik'e selam dursun!
Ne demiş?
"İçimden acayip küfür etmek geldi ya! İlk defa böyle bir şey
hissediyorum bu yarışmada..." (Beyazıt Öztürk, O Ses Türkiye'de
Murat Boz'dan blok yedikten sonra)