Bütün hafta boyunca haber bültenlerindeki o iğrenç, insanlık
dışı görüntüyü izledim.
Her seferinde yüreğim burkuldu, insanlığımdan utandım.
Dört şehir magandası, minibüsün içinde işitme engelli bir çocuğu
acımasızca, dakikalarca dövdüler.
Garibimin tek suçu, kendisine vuranlara işaret diliyle kulaklarının
duymadığını anlatmak istemesiydi.
Annesinin, yüzü gözü şişen evladını göğsüne bastırırken söylediği
"Bunlar nasıl insan?" sözü hâlâ kulaklarımda çınlıyor.
Olayın beni daha da üzen ve yoran iki yönü daha vardı.
Birincisi; o dört gencin de üniversite öğrencisi olması, birinin
tıp fakültesinde okuması ve aynı zamanda 'spor ahlakının' en
geçerli olduğu branşlardan biri olan Uzakdoğu sporlarıyla
profesyonel olarak ilgileniyor olmasıydı. İkincisi ve çok daha
önemli olanı ise; olay dakikalarca devam ederken, minibüsün içinde
bulunan ve sayıları çok daha kalabalık olan diğer insanların
kıllarını bile kıpırdatmamasıydı.