Kaportacının çırağı Ahmet, haftalıklarından biriktirdiği parayla
yılda iki kere maça gider. Siz, onun bir ayda kazandığını gece
kulübünde bahşiş diye garsonun cebine sıkıştırırsınız.
O, zemheri soğuğunda tribünde titrer, siz her maç sonrasında SPA'da
buhar banyosuna girip, masaj yaptırırsınız.
O, üç vasıta değiştirip evine nasıl döneceğini kara kara
düşünürken, siz spor arabanızla stattan patinaj çekerek
ayrılırsınız.
O, sizi desteklemek için boğazını yırtar, siz sahada eliniz
belinizde gezinip, bir kez olsun kendinizi yırtmaya teşebbüs
etmezsiniz.
O, bebeğinin nafakasından kısıp gönül verdiği takımının formasını
satın alır, siz o formayı terinizle ıslatmaktan imtina
edersiniz.
O, takımından asla vazgeçmez, siz bir sonraki sezon üç para fazla
veren takıma gidersiniz.
O, takımının mağlup olduğu hafta kahveye bile çıkamayıp, başı önde
gezerken, siz hep önünüzdeki maçlara bakarsınız.
O, ev sahibinin önüne uzattığı kira kontratını her sene gıkını
çıkarmadan imzalar, siz her transfer sözleşmesinde "Şu kadar
garanti para isterim, bu kadar prim alırım, satışımdan yüzde 10
komisyon talep ederim" diye dayatırsınız.
O, futbola tutkundur, siz...