https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac
Tarih mahallesinin en dolambaçlı sokaklarındayız. Ama öyle cumbalarından çiçekler sarkan evlerin dizildiği Sultanahmet sokaklarında değil, Ankara’nın Çinçin’i yahut İstanbul’un Karabayır’ı gibi karmaşanın şekillendirdiği sokaklar.
Çoklarının soluğu caddeye çıkamadan çok önce bu sokakların tekinsizliğinde tükenecek. Racon bilenler, zekasıyla kuvvetini denkleyenler başka…
Bir de ilginç şekilde tarihin en gülünç anlarındayız. Ya sosyologların bunalım toplumu olarak adlandırdığı insanlık, artık akıllılıkla delilik arasındaki ince çizginin öbür tarafına geçti. Yahut hakikaten şaşırtılmak talebi logaritmik büyüyor. Herkes kapitalizm bizi şaşırtadursun, sahneye çıkanlar David Copperfield-vari hünerler sergilesin istiyor.
Bugün ya susmalı yahut konuşmalı. Ya yazmalı yahut öylece durmalı.
Konuşma iradesi gösterenler geleceği şekillendirmek amacıyla konuşmalı. Geleceği şekillendirebilecek deha veya kudrete sahiplerse… Yazma iradesi gösterenler geleceği ellerine alabileceklerse yazmalı.
Yoksa her söz boş, her yazı değersiz…
Bu öyle alelade bir zaman değil.
Bu ifadelerden herkesin payına bir şeyler düşer.
Siyasete atılanlar geleceği yoğurmak için atılmalı, biraz da biz koltukta oturalım düşüncesiyle değil. Ticarete girenler katma değeri ençoklamak için girmeli, biraz da biz kâr edelim hırsıyla değil. Sanata edebiyata tutulanlar kendi değerlerini yüceltmek için tutulmalı, batının şunun bunun değerlerini içselleştirdiğini göstermek için değil. Meslek edinmek isteyenler hangi vizyona hizmet edeceğini önden çalışıp planlamalı.
Bugünden itibaren herkes ya geleceği yapmayı yahut gelecekteki yerini doğru konumlamayı düşünmeli.
Ne demek istediğime dair birkaç örnek vereceğim.
Mesela turizm… Sürekli negatif gündem. Dolandırılan Arap turistler, yerli olduğu için ilave fatura kesilen Türk turistler, çılgın lahmacun fiyatları ve daha neler neler. Buradan sonraki değerlendirmelerime Bolu yangınını hepten bir taraf bırakarak devam edeceğim.
Turizmdeki sorun, turizmin başarısını yönetememek. Türkiye işi öyle bir yere getirdi ki 62,2 milyon turist cezbetti geçen sene. Fakat iş eski vizyonlarla ele alındığından bu büyük başarı kimini saydığım kimini sayamadığım hadiselerle gölgelendi.
Şurası belli ki Türkiye turizmde bir vizyonla buraya gelmiştir. Fakat bundan sonrası yeni bir vizyona ihtiyaç duymaktadır.
Geçen bir televizyon kanalında bebek katilleri üzerinden Türkiye’nin sağlık sektörünün kötü durumda olduğu ileri sürüldü. Bir yanlış anlaşılma var olduğunu düşündüm bu değerlendirmeden.
Bebek katilleri sağlık politikalarının başarısının bir sonucu değil miydi? Tüm yoğun bakım giderlerinin karşılanması, sistemin unsurlarına güvenin yüksek olması, çok sayıda özel işletmenin faaliyete geçmiş olması başarısızlık mıdır?
Bu katiller sağlık sektöründeki ve politikalarındaki başarının bir mahsulüydü. Varlıklarından şikâyet edilen Suriyelilerin sağlık sisteminden istifade etmek uğruna Türkiye’de kalmak isteyebileceği bilinen bir gerçek. Sayısız kere randevu oluşturup iptal edilebilen bir mekanizma ortaya çıkarılabildiği de gerçek. Sayısını bilmediğimiz ama çok olduğuna emin olduğumuz dünyanın her yerinden varsılın Türkiye’deki özel sağlık kuruluşlarından hizmet aldığı da doğru. Etkin bir sağlık sigortası mekanizmasıyla yurtiçinde de bu kurumların hizmetinden yararlanıldığı da doğru.
Katiller sistemin başarısızlığını değil, maalesef başarısını sürdürmesinin yeni bir vizyona ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
Örnek olarak bu çok tartışmalı iki alandan girdim. Fakat şimdi sayacaklarım da var. Türkiye 20 sene kadar kısa bir sürede dünyanın en çok dizi ihraç eden ülkeleri arasına girdi. Gene 20 seneden kısa sürede savunma alanında dünyanın en iyi insansız hava aracı geliştiricisi ve tedarikçisi konumuna geldi.
Bu zamanlar “vizyonu” yetenler için “fırsat”, yetmeyenler içinse kahırdır.
Vizyon sahibi olmak böyle zamanlarda almaya muhtaç olunan yüzyıllık mesafeleri çok daha kısa sürede aldırabilir.
Çünkü devir volatilite devri. Bu devirde iki ihtimal var. Ve ben birincisini önerdim. Uzun ama çok uzun bakmayı… Zekânız ve kuvvetiniz ölçüsünde…
Diğer ihtimalse kısa ama çok kısa bakmaktır. Artık orta diye bir şey yok. Orta diye bir şey yok demenin tehlikesinin de farkındayım. Ortanın olmaması dengenin bozulduğunu gösterir. Yeniden kurulana kadar…
Zaten sistemin böyle ikiye ayrıldığını da görürsünüz. Fırsatçılar ve vizyonerler olarak. Kısa vadede geleceğini kurtarmak ihtimaline yatırım yapanlar fırsatçılardır. Uzun vadede geleceği ve geleceğini kurmak isteyenlerse vizyonerler. Vizyonerler nadir bulunur ama geleceği yapacak olanlar hakikaten onlardır.
Aslında bir yol daha var. Hem çok kısayı hem çok uzunu yönetmek. Ama bunu başkasının desteğiyle değil, kendi kabiliyetleriyle başarabilecek olanlar bir elin parmaklarını geçmez.