Kıymetli okurlar. Geçen haftaki yazımda kapitalist sistemin neden olduğu küresel problemlere değinmiştim. Güney Asya'nın artan önemine değinmiştim. Bu hafta değişen dünya düzeninde Asya'dan başlayan değişen ticaret yollarının ekonomik sistemdeki yol açtığı değişime ve ülkemizin bu doğrultuda yaptıklarına ve yapması gerekenlere değinmeye çalışacağım.
Değişen Ticaret Yolları
Küresel sermayenin desteklediği ABD eski başkanı Obama Güney Asya bölgesinin artan öneminin farkına varmış ve 2011 yılında yaptığı bir açıklamada “Günümüzün savaşlarını bitirdiğimizden, ulusal güvenlik ekibime, Asya Pasifik'teki varlığımızın ve görevlerimizin en üst önceliğimiz yapılması konusunda talimat verdim” demişti.
Düz kâğıt üstüne çizilmiş olan dünya haritasını gözümüzün önüne getirdiğimiz zaman dünya nüfusunun üçte ikisinin Türkiye'nin doğusunda yaşadığını söyleyebiliriz. Batı dünyasında nüfusun yaşlandığını da düşünürsek bu bölgenin önümüzdeki dönemdeki önemini daha net görebiliriz.
ABD, (Hard Power) saldırgan politika ile hegemonik güç olma yolunu izlerken Çin, (Soft Power) Sun-Tzu'nun "Düşman ordularını savaşmadan yenmek en büyük ustalıktır." felsefesi doğrultusunda ticaret ve diplomasi ile ülkeler arasında nüfuzunu artırma yolu izliyor.
Çin'in 2013 yılında başlattığı Bir Kuşak Bir Yol projesi ile Asya-Pasifik, Orta Asya ve Orta Doğu'yu içine alan bölgede ekonomik entegrasyonu sağlayacak yeni ticaret haritalarının çizilmesi ve Çin'in Güney Çin Denizi bölgesinde petrol ve doğal gaz bulma çalışması bölgenin küresel güç dengelerini değiştirme sürecini başlatmıştır. Proje tam olarak aktif hale geldiğinde, 68 ülkede yapılacak altyapı yatırımlarına 8 trilyon dolarlık katkı sağlaması bekleniyor.