Aslolan bilmek değil, olmak’tır.
Aydınlanma aklı ve düşüncesi üzerine kurulan üniversite için, mesele bilmektir. Aydınlanma’nın tohumlarını eken bilimsel devrimin kurucu babalarından Francis Bacon’ın ünlü “bilgi güçtür” aforizması, modernlerin, bilme çabasını, gücü ele geçirme kaygısına dönüştürmelerine yol açtı.
AYDINLANMA’NIN KARARTMA’YA DÖNÜŞMESİ...
Çağdaş / modern üniversite, işte bu temel üzerine bina edildi. Buna da hurafelerden kurtulma, aydınlanma çabası, denildi. Oysa yapılan şey, çağdaş / seküler hurafeler icat etmekten ibaretti: Akıl kutsandı, bilim putlaştırıldı, ilerleme putu bütün dünyayı esir aldı. Aydınlanma denen şey, gerçekte, karartmayla sonuçlandı. İnsanın zihni, çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştürüldü.
Öyle ki, modern / aydınlanmacı üniversite, bütün bilimleri, fizik bilimlerin ilkeleri üzerinden inşa etti. Sosyal bilimler, insan bilimleri, teoloji, fizik bilimlerin sözümona nesnel (salt fizik / kabuk gerçekliğe dayalı) ilkeleri üzerinden şekillendi.
Tabii bu durum, 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında farkedildi: Çağdaş üniversitenin köklü bir zihnî kriz yaşadığı, bu krizin nasıl aşılabileceği sorunu Husserl, Nietzsche, Heidegger, Weber gibi düşünürlerce kıyasıya tartışıldı.