Türkiye, en büyük tarihî dönüşümlerinden birini yaşıyor: Bir yandan ürpertici sefih bir sekülerleşme / dünyevîleşme süreci bütün kesimlere hızla sirayet ediyor... İslâmî duyarlıklarımızı aşındırıyor, aidiyet biçimlerimizi, değerlerimizi, anlam haritalarımızı buharlaştırıyor...
Özal’la birlikte başlayan ve sürgit tırmanan neo-liberalizm süreci, toplumun altını oyuyor...
Bu sefih sekülerleşme, dünyevîleşme sürecini ise, özellikle Amerika’da üretilen pespaye, ruhsuz, pagan popüler kültür ile hakikat fikrini yok eden, insanı insanaltı bir varlığa dönüştüren, dünyayı orman kanunlarının hükümfermâ olduğu yeni, ayartıcı barbarlık biçimlerinin eşiğine sürükleyen her şeyi izafileştirici, insanı korunaksız hâle getirici postmodern kültürün küre ölçeğinde hızla yaygınlaşması, dolayısıyla bütün insanlığın kültürü hâline gelmesi de tetikliyor süratle...
Öte yandan bu değerleri çözücü, her şeyi çürütücü sekülerleşme, oportünizm ve konformizm biçimlerine karşı, özelde Anadolu’da, genelde ülke genelinde gözle görülür bir tedirginlik ve direniş de gözlemleniyor.
ANADOLU DİRENİYOR... YOL FENERLERİ’Nİ ARIYOR...
Son bir hafta içinde mini bir Anadolu turu yaptım: Aksaray, Çankırı, Erzincan ve Konya’da art arda konferanslar verdim.