Bu referandum sürecinde şu anlaşıldı, nihayet: Türkiye,
prangalar ülkesi.
İki asırdır belimizi büküyor, önümüzü tıkıyor bu prangalar: Hem
bürokratik vesayet hem de kültürel vesayet sistemi şeklinde
kurgulanan bu prangalar, ülkenin enerjisini, birikimini,
iddialarını, dinamizmini su gibi harcıyor...
Oysa kaybedecek vaktimiz yok bizim...
TÜRKİYE'NİN ÖNÜ AÇILDI...
Bu referandumla birlikte, Türkiye'nin önü açıldı...
Hep birlikte, kenetlenerek, geleceğe yürümeliyiz...
Bunun için de, Türkiye'yi, dün -tam bin yıl- olduğu gibi, yarın da
yeniden insanlığın güven adası, umut kıtası hâline getirmek için
gece gündüz çalışmakla mükellefiz...
Ve insanlığı savaşların, işgallerin eşiğine sürükleyen varoluşsal
felaketten çıkaracak, herkese hayat hakkı tanıyacak, bütün farklı
kesimleri, inançları, düşünceleri kucaklayacak uzun ve zorlu
hakikat medeniyetinin inşası yolculuğuna odaklanmak bizim yegâne
vazifemiz...
Bu medeniyet yolculuğunu bizden başka başlatacak, omuzlayacak ülke
kalmadı neredeyse şu çorak dünyada...
Evet, bu referandumla birlikte Türkiye'nin, kendi kaderini kendi
çizebileceği kapılar açıldı ilke kez...
Türkiye'nin temel varoluşsal sorunlarını masaya yatırma, kısa, orta
ve uzun vadeli kalıcı çözümler ortaya koyma ve bunları adım adım
uygulamaya koyma zamanı şimdi...
ASIL İŞ ŞİMDİ BAŞLIYOR...
Evet, asıl iş, asıl zorlu ve umut dolu yolculuk şimdi
başlıyor...
Referandum sürecinde bütün emperyalist ülkeler, inanılmaz bir
Türkiye aleyhtarı propaganda yürüttüler; maşa olarak kullandıkları
FETÖ'den PKK'ya kadar bütün terör örgütlerini Avrupa ülkelerinin
göbeğinde Türkiye aleyhine örgütlediler!
Bu millet, bu iğrenç ve barbar karalama kampanyasını yutmadı, 16
Nisan'da Avrupa'ya gerekli cevabı vermiş oldu. Referandumdan 3 ay
önce sistem değişikliğine destek, % 28 civarındaydı; karşı
çıkanların oranı da bir hayli yüksekti: % 72!
Ama üç ay gibi kısa bir sürede, millet, meseleyi kavramakta
gecikmedi ve referandumu destekledi. Bir kaç ay daha süre olsaydı,
muhtemelen destek daha büyük oranda gerçekleşecekti, % 60'ları
geçecekti...
Hayırlısı artık...
Vardır bundan da bir hayır, diyeceğiz...
Büyük varta atlatıldı...
Tünelin ucu gözüktü...
Şimdi önümüze bakma vakti...
Devâsâ, köklü meselelerimiz var bizi bekleyen, üzerine kalıcı
şekillerde gitmemiz gereken...
İKİ TEHLİKELİ SÜREÇ...
Referandumun kabul edilmesinden sonra, iki tehlikeli süreci devreye
girdirecekler şer güçler ve şebek-e-leri: Bir yandan ülkeyi genel
bir kaos ve terör ortamına sürüklemeye; öte yandan da İslâmî
kesimleri birbirine düşürmeye çalışacaklar...
Türkiye'nin prangalarından kurtulma mücadelesini, bu tür
tezgâhlarla akamete uğratma savaşı verecekler...
Ülkede İslâmî kesimler arasında, cemaatler arasında, cemaatler ve
bazı STK'larla hükümet arasında fitne fesat tohumları eken
kişilere, çağrılara izin verilmemeli.
Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki süreçte, Türkiye'nin ruhunu
oluşturan, omurgasını kuran İslâmî oluşumlar, bu oluşumların önde
gelen kişileri, ülkenin önünü açmak için gecesini gündüz yapan
yazarlar, fikir adamları hedef tahtasına yatırılmak, iğrenç bir
fitne-fesat ortamı oluşturulmak isteniyor.
Buna izin veremeyiz. Sağduyumuzu, basiretimizi ve ferasetimizi
kuşanarak, bu tezgâhları püskürtmek zorundayız...
Öncelikle, önümüzdeki bu çakıl taşlarını temizlemeliyiz: Ülkeyi
kaosa sürüklemek isteyen fitne-fesat şebekelerini, tetikçi tipleri
kaale almamalı, gerekli uyarıları yapmalı, önlemleri
almalıyız...