Yusuf Kaplan Yeni Şafak Gazetesi

Bir hasretin içinden geçen yollar ya da Bursa’da Numaniye Dergâhı’nda unutulmaz bir Miraciye (1)

Mirac kandili gününde MTO Yönetim ekibimizden dert ve dava kardeşim Muharrem Kartancı hocamızla, eşi Ümmühan Hanım ve 12 yaşındaki (ilk bakışta sessiz ama yakından bakıldığında kabına sığmaz) oğlu Efe ve MTO’muzun demirbaşlarından yönetim ekibimizden Büşra Baysal Uçur kardeşimle Bursa yollarına düştük… Amacımız, Miraç Gecesi’ni Bursa’da, Bursa’daki MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) talebesi kardeşlerimizle birlikte geçirmek; mâsivâ’dan mâverâ’ya açılan kapıları manen açabileceğini umduğumuz bu mübarek

31 Ocak 2025 | 0 okunma

Mirac kandili gününde MTO Yönetim ekibimizden dert ve dava kardeşim Muharrem Kartancı hocamızla, eşi Ümmühan Hanım ve 12 yaşındaki (ilk bakışta sessiz ama yakından bakıldığında kabına sığmaz) oğlu Efe ve MTO’muzun demirbaşlarından yönetim ekibimizden Büşra Baysal Uçur kardeşimle Bursa yollarına düştük…

Amacımız, Miraç Gecesi’ni Bursa’da, Bursa’daki MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) talebesi kardeşlerimizle birlikte geçirmek; mâsivâ’dan mâverâ’ya açılan kapıları manen açabileceğini umduğumuz bu mübarek gecede Bursa’nın ulvî manevî atmosferinde, maneviyatı yüksek mabed ve mekânlarında o lezîz ve nefis manevî havayı iliklerimize, hücrelerimize kadar teneffüs etmek…

İnanılmaz bir gece oldu. Numaniye Dergâhı’nda talebelerimizle uzun soluklu sohbet imkânı bulacak bir atmosfer oluşmasa da, yüz yüze, göz göze ayaküstü hâlleştik, tebrikleştik bu şekilde de olsa en azından. Ve şöyle bir karar aldık: Bütün şehirlerde mübarek gecelerde selâtin camilerinde toplanacağız bundan böyle, aynı derûnî ve ulvî havayı teneffüs edebilmek, aynı ruh ve kardeşlik iklimini kalpten kalbe, yürekten yüreğe hicret ettirmek, iletmek ve yaşamak için.

Bugün ve yarın Bursa’ya yaptığımız bu manevî yolculuğun hikâyesini bize değerli eşi Nalan Hanım ve çocukları Sümeyye, İrem, Hatice ile güzel bir ev sahipliği yapan Bursa temsilcimiz Nuri Gür Bey kardeşimiz yazdı. Lezzetle ve zevkle okuyacağınız iki yazı çıktı. Bugün ve pazar günkü sütunumu bu güzel yolculuğa ayırdım. Zevkle, tadarak ve yaşayarak okumanız dileğiyle…


BURSA’DA MİRAÇ GECESİ’NIN MANEVÎ HAVASINI TENEFFÜS ETMEK…

Bursa’nın soğuk ama huzurlu bir sabahında, içimize düşen heyecanla güne başladık…

Şehir, sanki uzun zamandır beklediği bir buluşmaya hazırlanıyor gibiydi.

Kış güneşi, Uludağ’ın zirvesinden şehre süzülürken, zamanın telaşı ve dostlarla kavuşma özlemi iç içe geçmişti.

Yusuf Hocamız, Muharrem abi, eşi Ümmühan abla, oğlu Efe ve hocamızın değerli asistanı Büşra Baysal Uçur Hanımefendi İstanbul’un gürültüsünden Bursa’nın dinginliğine doğru yola çıkacaktı.

Telefon konuşmalarında geçen özlem dolu ifadeler, bize yıllar gibi gelen günlerin birikimini, dostluğun dayanılmaz çekimini gözler önüne seriyordu. “Siz gelin, biz gelelim” derken, karar Bursa’da verilmişti.

Bu şehir, tarihiyle, maneviyatıyla, dostları bir araya getirmek için biçilmiş kaftandı.

Ancak pazar sabahı Yusuf Hocamız’ın, Yeni Şafak gazetesinin kuruluş yıldönümü vesilesiyle katılması gereken bir programa dair haberi içimizde hafif bir burukluk yaratmıştı. Ama yine de umutluyduk.

Saat 12.00 olmadan Yusuf Hoca’nın ismi telefon ekranımda belirdiğinde, içimde çiçekler açtı.

Hızla planları gözden geçirdik.

Hem bir kardeşimizin nişanına yetişebilecek, hem de evimize geçip dost sohbetleriyle hasret giderebilecektik. Yusuf Hoca, iki hafta önce Muhammed Yasin kardeşimiz ve değerli eşinin nikâhkarına katılmış, orada Tuğba Öztürk kardeşimizin bugünkü nişanında nişan yüzüğünü takmaya söz vermişti. Tuğba kardeş, hocadan “elbette kardeşim, gelirim” sözünü duyunca havalara uçmuştu sevincinden. Yusuf Hoca söz verdiği zaman sözünü mutlaka yerine getirirdi. Kurucularından olduğu Yeni Şafak toplantısı bile onu verdiği sözü yerine getirmekten alıkoymaya yetmedi.

Böylece bir buluşma, bir vedalaşma, iç içe geçerek hikâyemizin ilk adımlarını atmaya başlamıştı. Yolları, yüzleri ve sohbetleri anlamlandıracak derin bir hikâye yazılmak üzereydi.

Saat 14.30 sularında Muharrem abiyle kucaklaştığımızda sanki yılların özlemi, bir anda yorgun düşmüş gibi omuzlarımızdan indi.

İnsan, dostlarına sarıldığında başka bir huzurla dolar. Hele bir de bu buluşma, anılarla ve paylaşımlarla süslenmişse...

Nişan töreni, yalnızca bir kardeşimizin mutluluğuna tanıklık değil, aynı zamanda Yusuf Hocamızın neşeli ve hikmet dolu sözleriyle bambaşka bir anlam kazandı.

Nişan yüzüklerinin kurdelesi kesilirken, Hoca’nın o esprili “makas kesmiyor” ananesine desteği salonda bir kahkaha yankısı oluşturdu.

Oradaki herkes, bir gelenek parçasını yeniden yaşamanın tatlı anısını kalplerine yazıyordu.

Nişandan sonra rotamız belliydi: Evimiz.

Ancak küçük bir aksilik çıktı; Hoca’nın gözünde bir rahatsızlık vardı. Ben, Büşra Baysal ve Muharrem abinin oğlu Efe, nöbetçi eczane bulmak için ayrı bir arabayla yola çıktık. Bu sırada değerli eşim Nalan Hanım, Ümmühan abla, Muharrem abi ve Yusuf Hoca evimize doğru ilerliyordu. İlaçlarımızı alıp eve vardığımızda bizi bekleyen yemekler ve samimi bir atmosfer, gündelik hayatın bütün sıkıntılarını silip süpürdü.


ULUCAMİ’DEN NUMANİYE DERGÂHI’NA: MUSTAFA KARA HOCA’YLA ANLAMLI KARŞILAŞMA

Akşamın ilerleyen saatlerinde Ulucami’de namaz kılmayı planlamıştık. Ancak caminin yoğunluğunu öğrendiğimizde, daha sakin bir yer arayışına girdik.

Numaniye Dergâhı’nın maneviyat dolu kapılarını çalma fikri hepimizin içini ferahlattı. Hızla talebelere mesaj gönderip plan değişikliğini bildirdik. Bursa’nın sokakları, karanlıkta bile tarihin derin izlerini taşıyor gibiydi. Dergâh’a vardığımızda yatsı ezanı yaklaşmış, maneviyatın yoğunluğu her birimizde farklı bir titreşim yaratmıştı. İçeri adım attığımızda ahşap tavanın süslemeleri ve tarihin kokusu bizi sarhoş edercesine etkiledi.

Yatsı namazından önce Mustafa Kara Hoca ile Yusuf Kaplan Hoca’nın musafahasına tanıklık etmek, Mustafa Kara Hoca’nın Yusuf Hoca’ya tam cephe dönmesi, göz göze, gönül gönüle gelmeleri, sanki iki dünya arasındaki bir bağa şahit olmak gibiydi.

Mustafa Kara Hoca’nın dergâhın tarihine ve bugünkü yaşatılma hikâyesine dair verdiği bilgiler, bir kültür mirasının inceliklerini gözler önüne seriyordu.

Ahşap tavanın merkezindeki altı köşeli yıldız ve etrafındaki bitkisel motifler, tarihin bir sanat eseri olarak nasıl da yaşatılabileceğini fısıldıyordu bizlere.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bir hasretin içinden geçen yollar ya da Bursa’da Numaniye Dergâhı’nda unutulmaz bir Miraciye (1) 31 Ocak 2025 | 135 Okunma İsra ve Mirac: “Lâ”dan “illâ”ya... İki “gece yolculuğu”… 27 Ocak 2025 | 468 Okunma Sana mı kaldı? 26 Ocak 2025 | 81 Okunma Trump’ın gelişi, Siyonistlerin gidişi mi? 24 Ocak 2025 | 549 Okunma Ege’de esen diriliş rüzgârı (2) 20 Ocak 2025 | 200 Okunma