Biz, bu toprakların çocuğuyuz: Şâirin “Anadolu kıtası” diye tarif ettiği, bendenizin “Anadolu kıtası, insanlığın son adası” diyerek, umutlarımızı yeşertecek bir diriliş ve varoluş kaynağına dönüştürdüğüm bu aziz ve çilekeş toprakların.
BU TOPRAKLAR'IN RUHUNU DİRİLTMEK YENİDEN
Burası, yalnızca bir “toprak” parçası değil; burası, hakikat ağacının üç kıtaya hakikat medeniyetinin adalet ve hakkaniyet, merhamet ve kardeşlik “meyvelerini” ulaştırdığı ve tattırdığı bir umut kaynağı ve ufuk ırmağı.
Bu topraklarsa, Türkistan-Horasan havzasında binbir çileyle yeşertilen ilim, irfan ve hikmet ağacının meyvesi.
“Bu topraklar” deyip geçmeyecekseniz: Durup düşüneceksiniz önce; biz, bu topraklar(d)a ne ektik diye?
Nasıl bir ruh yeşerttik de, onca saldırıya yılmadan, usanmadan, bıkmadan ulvî bir ruhla hem göğüs gerdik hem de insanlığa sulh-ü salahı, silm-i selâmeti, hakk-ı adaleti, özetle hakikat medeniyeti denen bir hazineyi hediye etmemize rağmen bu hazineyi elimizin tersiyle ittik, bile isteye terketmeye yeltendik?
Ve tefekkür çabanıza şunu da ilave edeceksiniz: İnsanlık çapındaki bu hazineyi nasıl keşfedeceğiz ve insanlığa takdim edeceğiz yeniden ve taptaze bir ruhla?
Bu toprakların ruhunu harekete ve hayata geçirecek insanlığın susuzluğunu giderecek, gelecek çağlara soluk üfleyecek köklü bir zihin sıçraması ve zihniyet devrimi gerçekleştirerek elbette.