Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşında dünyanın çekim merkezi hâline geldi: Dünyanın stratejik dengesi olduğunu dünya aleme gösterdi.
Bugün sizlerle 23 yıl önce yayımlanan bir yazımı paylaşacağım. Yarın Türkiye’nin bölgesel / küresel güç olmasının imkânlarını yazacağım.
TÜRKİYE’NİN KONTROLDEN ÇIKMAMASI İÇİN…
ABD Başkanı Bill Clinton, Berlin Duvarı’nın yıkılışının onuncu yılı nedeniyle Washington’daki Georgetown Üniversitesi’nin “Alman ve Avrupa Araştırmaları Merkezi”nde “tarihi” ve “dehşet” bir konuşma yaptı. Olumlu ve olumsuz anlamda “dehşet” bir konuşmaydı bu.
Clinton, dünyaya, “barış”ı, “demokrasi”yi, “özgürlüğü” Amerika hediye etmiştir, diyordu.
“Barış”, “demokrasi”, özgürlük”... “Cilalı imaj devri”nin ayartıcı, bir türlü hayata geçirilemeyen büyülü kavramları.
Clinton’ın konuşmasının önem taşıyan bölümü, Osmanlı ve Türkiye konusunda söyledikleri.
28 Şubat “postmodern darbe”sinin, zaman zaman ayartıcı bir şekilde yalanlanmaya çalışılsa da, “medeniyetler çatışması” çerçevesinde geliştirilen teorilerin veya stratejilerin kaçınılmaz bir uzantısı olduğunu; ABD’nin bu süreçte “örtük” veya postmodern bir şekilde kilit rol oynadığını; ABD’nin, Soğuk Savaş’tan önce ve sonra siyasi, ekonomik ve kültürel bir güç olarak yeniden tarih sahnesine çıkma emareleri gösteren İslâm medeniyetinin gelişini önlemeyi amaçladığını; işte tam bu noktada, kilit rol oynayacağı anlaşılan Türkiye’nin İslâm’la ilişkisinin kontrol altına alınarak minimize edilmesini sağlamaya ve dolayısıyla Türkiye’nin kendi başına hareket etmesini engellemek için Türkiye’yi durdurmaya veya kuşatmaya çalıştığını söyleyip duruyorum.