Çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız.
Çağı tanıyamazsanız, çağrınızı çağ'ın ağları, bağlamları ve kavramlarıyla tanıma ve tanımlama çıkmaz sokağına yuvarlanırsınız.
Çağı tanımazsanız, nasıl bir savrulma yaşadığınızı, kendi farkınızı bile farkedemez, kendinize bile nereden baktığınızı hiç bir zaman anlayamazsınız.
Özelde bir toplumun, genelde bir medeniyetin çocuklarının başına gelebilecek en büyük varoluşsal felâket budur!
Çağı tanıyamadığı için sürgit çağ tarafından tanımlanmak ve daha da ürküncü kendini, kendi çağrısını da kendine ait olmayan bir çağ'ın içinden, kendine ait olmayan bir çağ'ın bakış açıları, kavramları ve bağlamları ile tanımaya ve tanımlamaya kalkışmak! Felâket değil de, nedir bu?
BATI SORUNU'NU KONUŞMADAN ASLÂ!
Yaklaşık iki asır önce Batılılar, bir “Şark Meselesi” icat etmişlerdi: Şark'ı dize getirmeyi, kontrol etmeyi, yok etmeyi amaçlıyordu Batılılar Şark Meselesi'yle.
(Bu meseleyi ayrı bir yazıda mercek altına alacağımı belirterek burada bu meseleye sadece değinmekle yetiniyorum.)
Sonunda başardılar. Batı dışında bir dünya yok artık. Bütün dünyaları, bütün medeniyetleri asimile etmeyi, kendilerine benzetmeyi, köklerini çürütmeyi, varlık nedenlerini ve varoluş zeminlerini yerle bir etmeyi başardı Batılılar.
Geldiğimiz nokta insanlık açısından, insanlığın geleceği açısından ürpertici: Herkes Batılıların başkalarına hayat hakkı tanımayan, başka medeniyetlerin kökünü kazıyan saldırısını kabullendi!