Yusuf Kaplan Yeni Şafak Gazetesi

Ege’de esen diriliş rüzgârı (2)

Aralık ayında Karadeniz’den sonra Ege bölgemizi karış karış dolaştığımız bir MTO seferine çıktık. Muğla temsilcimiz, büyük dert ve dava sahibi Cemal Demirtaş kardeşimizin öncülüğünde, Samsun’dan beni yalnız bırakmayan Muharrem Kartancı hocamızla birlikte. Seferimizi İzmir yönetim ekibimizden Mehmet Adıgüzel Kertmenci hocamız yazdı. Kendine özgü, akıcı şiirsel ve felsefî diliyle… Dün ilk bölümünü yayınlamıştım; bugün de son bölümünü yayınlıyorum bu güzel yazının. EĞİTİM, MEDYA VE KÜLTÜR REJİMİ, ÜLKENİN

20 Ocak 2025 | 0 okunma

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Aralık ayında Karadeniz’den sonra Ege bölgemizi karış karış dolaştığımız bir MTO seferine çıktık. Muğla temsilcimiz, büyük dert ve dava sahibi Cemal Demirtaş kardeşimizin öncülüğünde, Samsun’dan beni yalnız bırakmayan Muharrem Kartancı hocamızla birlikte. Seferimizi İzmir yönetim ekibimizden Mehmet Adıgüzel Kertmenci hocamız yazdı. Kendine özgü, akıcı şiirsel ve felsefî diliyle… Dün ilk bölümünü yayınlamıştım; bugün de son bölümünü yayınlıyorum bu güzel yazının. 

EĞİTİM, MEDYA VE KÜLTÜR REJİMİ, ÜLKENİN ALTINI OYUYOR! 

Nazilli›deki konferansta şunu söylüyor Yusuf Hoca: “Osmanlı aşılamamıştır. Osmanlı anlaşılamamıştır. Osmanlı anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamıştır.”

Daha ne söyleyebilirim ki?

Ne söylenebilir ki?

Osmanlı devrinde Anadolu’daki, Balkanlar’daki zeki çocuklar ailelerinin izniyle alınır, yetiştirilir ve devletin üst düzey yöneticisi, sanatçısı, mimarı, müzisyeni yapılırdı. Ailesinede faydası olurdu, doğup büyüdüğü yöreye de.

Şimdi tam tersi bizim çocuklarımıza uygulanıyor.

Lakin bir farkla!

Türkiye’deki yabancı okullarında yetişen çocuklarımız ailesine, ülkesine, değerlerine yabancılaşıp bu ülkenin insanına tepeden bakıyor, buralarda yaşamak istemiyor. En zeki ocuklarımızı, kendi ellerimizle -kariyerizm putumuz yüzünden- Batı Uygarlığına peşkeş çekiyoruz. Kendi medeniyeti için değil insana ve insanlığa düşman olan bir uygarlık için üretim faaliyetinde bulunuyorlar.

Onların ülkesinde köle gibi yaşamaya bile razılar! “Kendi ülkemi dünyanın en güzel ülkesi haline getireyim.” gibi bir idealleri yok!

“Türkiye’deki eğitim sistemi, kültür ve medya rejimi ülkenin altını oyuyor!”

Yusuf Kaplan Hoca mevcut algıları tersine çevirdi ve rüzgara karşı kürek çekerek ülkenin çocuklarına sahip çıkmak için evini, ailesini terk ederek, gecesini gündüze katarak, havaalanlarında sabahlayıp arabalarda uyuyarak ülkeyi defalarca turladı.

Çocuklarımızın elinden tutmak, başlarından okşamak, gözlerinin içine bakıp onlara değer verdiğini göstermek için! Ülkesinin medeniyet köklerini kurutmak ve çocuklarımızı hız, haz ve ayartının kölesi yapmak için eşekle dolaşan insanların hayatları nasıl da destanlaştırıldı bu ülkede! Nasıl büyük maddi destekler görerek önleri açıldı! Hepsini çok iyi biliyoruz! 

BU ÜLKE BİZİM ELİMİZDEN ALINDI! 

Evet, aynen böyle söylüyorum ben de: “Bu ülke bizim elimizde değil. Bizim elimizden alındı.”

Bizim elimizde olsa böyle mi olurdu? Gizli bir iktidar hayatımıza sürekli çeki düzen veriyor. Müslümanlar ise savunma psikolojisi ile hareket ediyor. Oyunu ve kuralını onlar belirliyor. Biz beyhude yere nefes tüketiyoruz. Bu zeminde kazanma ihtimalimiz yok!

“Güçlü olanlar aksiyon üretir. Zayıf olanlar reaksiyon verir.”

Gücün, ilerlemenin, muasır olmanın tanımını kendi ölçülerimizle yapamazsak hiçbir zaman aşamayacağımız bir aşağılık kompleksinde buluruz kendimizi. Bu eziklik psikolojisiyle hiçbir şey yapamayız. Ancak Sisifos’la kader ortağı olabiliriz!

“Tam düşecekken tutunduğum tuğlayı kendime Rab bellemeyeceğim.” demişti şair.

Düşüş ne zamandan beri yükseliş oldu?

Eğer öyle olsaydı Gazze’yi yerle bir edenlere güçlü dememiz gerekirdi! Onlar güçlü değiller suçlular. Ellerindeki imkanları insanların hayatlarını cehenneme çevirmek için kullanıyorlar! Hayatımıza değer katmıyorlar, hayatın kalitesini arttırmıyorlar. Tek dertleri işgal etmek ve yok etmek. İnsanlığa insanca yaşayabilecekleri bir yurt kurmak değil!

BAŞINIZ DİK YÜRÜYÜN! İNSANLIĞIN HAYSİYETİNİ MÜSLÜMANLARIN KURTARA-BİLECEĞİ İSPATLANDI GAZZE’DE! 

Gazze, Batı Uygarlığının mezarıdır, diyen hocamız olaylara basarla değil basiretlebakmayı öğretti bizlere. Herkes Gazze aynasından kendine baksın ve kaç kuruşluk adamolduğunu öğrensin diye de ekledi. Bilinsin ki bu katliamlara ses çıkaramayanlar özgür falan değil gücün önünde eğilen kölelerdir!

“Başınız dik yürüyün. İnsanlığın haysiyetini sadece Müslümanlar koruyabilir. Gazze bunu ispatladı. ”

Gazze, tüm insanlığın huzur içinde yaşayabileceği medeniyeti sadece Müslümanların kurabileceğini ispatladı ve bizlere büyük bir sorumluluk yükledi. Medeniyet fikri olmadan

asla farklılıklarımızı koruyamayız. İnsanların bir arada kendi kalarak ve kendi olarak barış içinde yaşayabileceği tek tecrübeyi bizim medeniyetimiz gerçekleştirdi. Sadece Kudüs

üzerinden yapılacak bir okuma bile bunu bize ispatlıyor. Kudüs ne zaman ki Müslümanların kontrolünde oldu tüm dinleri, inançları blr arada huzur içinde yaşattı. Ne zaman ki Müslümanların elinden çıktı herkes için cehenneme dönüştü! Tarih buna şahit! 

UZUN SOLUKLU BİR YOLCULUK BU… 

Dağları eritip, ovaları aşıp, çölleri geçerek Çorak Ülke’den çıktık Yürek Ülkesine doğru yol alıyoruz!

Uzun bir yolculuk bu!

Bu dünyada yaşayıp bu dünyayı yaşamayan insanların katlanabileceği çileli bir yolculuk!

Gelecek 100 yılı 1000 yılı kurmak ancak bu şekilde mümkün.

Gazali çeyrek asırda 1000 yılımızı kurup gitti. Ondan sonra maddî olarak yıkıldığımız cephelerden maneviyatımızın gücüyle yeniden doğrulmasını ve tarih sahnesine çıkmasını bildik. Ehlisünnet omurgayı koruyacak büyük devletler kurmayı başardık.

MTO’da işte bu tarihi misyonu yüklenmiş bir ihya hareketidir.

Kıyı şeridinde yol alırken bunun aynı zamanda tarih şeridinde yapılan bir yolculuk olduğunu ve tarihin dönüm noktalarından birini yaşadığımızı hiç aklımdan çıkaramadım. Bu noktada bize düşen sadece yol almaktır. Yolun sonunda olanı biz bilemeyiz. Allah neyi takdir etmişse.

“Çocuklarınıza sahip çıkın. Çocuklarımızı kaybedersek bu ülke elimizden gider!”

Cumartesi günü hocamızın Muğla programları vardı. Bizi orada ilk olarak Bilal Gürçay kardeşimiz karşıladı. Ve mükemmel bir ev sahipliği yaptı. Ona eşlik eden ve mütevaziliği ile gönülleri fetheden Mustafa Özcan kardeşimi de unutamam. Bir haftadır hocamızın hiçbir programını kaçırmayan Şahsenem Şimşek Hanımefendi ve eşi Özgür Şimşek ağabey de oradaydı. Şahsenem Hanımefendi’nin “Hocamız buralara kadar bizim çocuklarımız için geliyor, onu nasıl yalnız bırakırız.” sözünü hiç unutamam. Kesinlikle öyle. Biz hocamızı yalnız bırakmayalım ki o da bizi yalnız bırakmasın. Buralara sık sık gelsin.

Burada da çok güzel programlar oldu. Herkes harıl harıl notlar aldı. Vakit gece yarısına yaklaşırken hocamızın sesi iyice kısılmıştı. Ertesi gün Fethiye fethedilecekti. 2 günlük

programlardan sonra Antalya’ya gidilecek. Oradan da Avrupa ülkelerindeki MTO talebeleri ziyaret edilecekti.

Hocamız bu tempoya nasıl dayanabiliyor? Akıllardaki en büyük soru buydu! “Ruhaniyet cismaniyeti taşırsa insan yorulmaz.” diyerek sorumuza cevap verdi hocamız. Hocamızın enerjisine ve temposuna maşallah diyerek yazıma burada son veriyorum. Yazıda ismini anmadığım kardeşlerim haklarını helal etsinler.

Selam olsun “Yürek Ülkesi”nin çocuklarına!

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ege’de esen diriliş rüzgârı (2) 20 Ocak 2025 | 144 Okunma Ege’de esen diriliş rüzgârı (1) 19 Ocak 2025 | 134 Okunma Herborn ve Frankfurt seyahatnamesi (2) 17 Ocak 2025 | 50 Okunma Herborn ve Frankfurt seyahatnamesi (1) 13 Ocak 2025 | 91 Okunma Amsterdam seyahatnamesi 12 Ocak 2025 | 117 Okunma