Hayat, erdemle güzelleşir.
Erdemlerini yitiren insan çirkinleşir; insanlığını da yitirir... Ve hayatı çölleştirir.
Erdem, çok katmanlı, çok boyutlu ve çok menzilli bir eylem: hakikatin izini sürme, hayata diriltici ruh üfleme yolculuğu.
Ama öylesine ürpertici sorunlarla boğuşuyoruz ki, erdemlerimizi yitiriyoruz, her dem.
O yüzden erdemi, erdemlerimizi hatırlamamızın tam vakti yeniden...
ERDEMİN İKİ GÖZÜ, İKİ KULAĞI VE İKİ DÜNYASI
Erdemin iki gözü, iki kulağı, iki dünyası var.
Erdemin bir gözü cismânî düzleme, diğer gözü rûhânî düzleme bakar. Cismânî göz, rûhânî gözün aynasıdır. Gören göz, rûhânî gözdür; cismânî göz, gören gözün gösterdiklerini gösterir sadece.
Erdemin bir kulağı, bu dünyaya kulak kabartır; diğer kulağı ise ukbâ'nın, sonsuz seslerine… ötelerin ötesine...
Erdemin bir dünyası mülk âlemine, diğer dünyası melekût âlemine açılır. İnsan, mülk âleminde yaşar ama melekût âleminden devşirdiği melekelerle insanlığına ulaşabilir, insanlığının sınırlarını aşabilir.
Erdem, melekût âleminden mülk âlemine üflenen, insanı insanlaştırıcı ve aşkınlaştırıcı bu ruhtur işte.
BASAR, HASARLARI GÖRÜR, BASÎRET HİSARLAR ÖRER...
Erdemli insan için, cismânî göz, hayatı ve hakikati örten bir perdedir sadece. Sanat tarihçisi Gombrich, “çıplak göz, kördür» diye boşuna söylememiş yani.
O yüzden, erdemli insan, rûhânî gözle görür ve cismânî gözün önündeki perdeleri kaldırır.