Deprem dolayısıyla insan, mekan ve zaman ilişkilerini merkeze alarak şehir ve medeniyet yazıları yazacağım. Cuma günü ilk yazımı yayınlamıştım. Bugünkü yazıyla devam ediyoruz…
Kutlu kitabımız, peygamberlerin şehirlere (medîne’lere) gönderildiklerini hatırlatır bize. Fahr-i Kâinât Efendimiz de, kendisini, şehir olarak tarif eder: “Ben” diye buyurur Efendimiz, “ilmin şehriyim” (medînetü’l-ilm).
***
Şehirlerin de bir ruhu vardır. İnsanlarınkinden daha nârin, daha saf, daha temiz, daha derin boyutlar kazanabilir şehirlerin ruhu zaman zaman.
Şehirleri kuranlar insanlardır; yıkanlar da. İnsan, nisyan hâline yuvarlandığı zaman, şehirler isyan hâline geçerler. İnsana ne olduğunu, insanın başına neler geldiğini hatırlatırlar.
İnsanlar ölebilir; ama şehirler aslâ ölmez. Şehirleri öldüren şey, insanın nisyan hâlidir: Unutma hâlidir: Kendisine yüklenen “emanet”, ubûdiyet ve hilâfeti terk etme, kendi ruhuna kastetme hâlidir.